insan ayarlı

15 Eylül 2015 Salı

Empedokles (Felsefe-012)

Empedokles’in de doÄŸum ve ölüm tarihleri tartışmalıdır. MÖ 490'lar civarında doÄŸduÄŸu, 430'lar civarında ise öldüğü tahmin edilmektedir. DoÄŸum yeri Sicilya’dır ancak ölüm yeri tartışmalıdır. Zamanımıza ulaÅŸmış iki eserinden ilki olan «Arınmalar»’da Empedokles kendisini bir tanrı gibi takdim eder. Ä°nsanların kendisinden hastalara ÅŸifa vermesini, gelecekle ilgili kehanetler de bulunmasını ve onlara doÄŸru yolu göstermesini istediÄŸinden bahseder. Buradan onun kendini bir peygamber, kahin ve ÅŸifacı olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Onun nabzı ve solunumu durmuÅŸ ve hekimler tarafından artık tedavi edilemez denmiÅŸ bir kadını iyileÅŸtirdiÄŸi rivayet edilir.

Dostlarım...

Selam olsun size! Ölümsüz bir tanrı olarak yürüyorum aranızda, ölümlü değilim artık; kuşaklarla, çiçekli taçlarla, nasıl yaraşırsa öyle kuşandım, onurlandırıldım. Dört başı mamur kentlere her girdiğimde, erkeklerle kadınlar, onbinler hürmet eder bana, esenliğe giden yolu bilmek için. Kimi, kehanetler duymak için yanıp tutuşur, kimi de her türlü hastalıktan müstariptir, can atar iyileştiren bir söz duymak için.

Nitekim «DoÄŸa Ãœzerine» adını taşıyan ikinci eseri olan ÅŸiirin sonunda öğrencisi Pausanias’a «hastalık ve yaÅŸlılığı ortadan kaldıracak bütün iksirleri öğreteceÄŸini» söylemektedir. Yine bu bölümde Empedokles’in «karanlıklar evinden (Yunan Mitolojisi’ndeki Yeraltı’ndan) bir ölünün ruhunu geri getirecek bilgilere sahip olduÄŸu»’nu öğrenmekteyiz. Gorgias, Empedokles'in büyü pratikleriyle meÅŸgul olduÄŸunu söylemektedir. O halde o aynı zamanda bir büyücüdür. Empedokles’in öğrencisine seslendiÄŸi kısım şöyledir:

«Hastalıkları ve yaÅŸlılığı defeden tüm ilaçları öğreneceksin, zira sadece senin için yapacağım bunu. Yeri süpürürcesine esen, estikçe mısır tarlalarını kırıp geçiren usanmaz rüzgarların ÅŸiddetini durduracaksın ve yine, istediÄŸinde rüzgarları geri çağıracaksın. Kara yaÄŸmurlardan sonra herkes için tam zamanında getireceksin kurak günleri, yazdan sonra aÄŸaçları besleyen yaÄŸmurlar indireceksin gökten. Ölü bir insanın gücünü, Yeraltı’ndan geri getireceksin.»

Bunlar onun kişiliğinin şovmen bir yanıdır. Diğer taraftan Empedokles'in memleketi Akragas için oldukça aktif olduğunu ve faydalı işler yaptığını görebiliriz. Kendisine kentin tiranlığı teklif edilmiş olmasına rağmen demokrasi taraftarı olduğundan bu görevi kabul etmediği rivayet edilir. Gerçekten de Yunan filozofları arasında demokrasi yanlısı olan nadir filozoflardan biridir.

Empedokles'in sadece kuramlara boÄŸulmayıp, pratik sorunlarla da meÅŸgul olduÄŸunu, bazı mühendislik uygulamalarından görmekteyiz. Yakın bir ÅŸehirdeki veba salgınının sonlandırılmasına etrafındaki bataklıkları kurutarak yardım ettiÄŸi söylenir. Akragas’ın rüzgar alabilmesi için kuzeydeki kayaları parçalatmıştır

Havanın bir madde olduğu, ağız ve burun dışında da, deriden de solunum yapıldığı gibi ilerici ve isabetli görüşleri de vardır.

Empedokles’in tıp alanındaki baÅŸarıları bütün bu yukarıda anlatılanlardan daha çok bilinir. Galenos, Empedokles'in Ä°talya Tıp Okulu'nun kurucusu olduÄŸunu söyler ve Hipokrates'in Kos Tıp Okulu'yla aynı seviyede kabul eder. Yine de Hipokratesçi Okul, Ä°talya Tıp Okulu’nu ÅŸiddetle eleÅŸtirmektedir.

Empedokles de tıpkı Parmenides gibi eserlerini ÅŸiir formunda vermiÅŸtir. O, Aristoteles’e göre retorik sanatının kurucusu büyük bir ÅŸairdir. Empedokles’in günümüze kısmen ulaÅŸan iki ÅŸiiri dışında baÅŸka ÅŸiirleri de olduÄŸu düşünülmektedir.

Empedokles'in DoÄŸa Ãœzerine ve Arınmalar adlı ÅŸiirleri içerik ve üslup bakımından birbirilerinden çok farklıdır. Bir açıdan bu durum Empedokles’in geliÅŸiminin farklı dönemleri olarak ele alınabilirken, bazıları tıpkı Pyhagorasçılıkta olduÄŸu gibi düşüncelerinin farklı görüntüleri olduÄŸunu düşünenler de vardır. Empedokles’te, Pythagorasçılarda olduÄŸu gibi dini, ahlaki ve pratik kaygılar ile bilimsel ve felsefi kaygılar biraradadır.

Empedokles’den daha önceki filozoflara nazaran daha fazla mısra elimize ulaÅŸmıştır. Ä°ki eserinin toplam mısra sayısının 5000 civarı olduÄŸu tahmin edilmektedir. Arınmalar eserinin 2000 mısra olduÄŸu kabul edilirse ve bunun 350 mısrası elimize ulaÅŸtığı gözönüne alınırsa, eserin ciddi bir miktarına sahip olduÄŸumuz söylenebilir.

Empedokles’in ölümüyle ilgili de bir efsane vardır. Yukarıda anlatılan veba salgınının bitmesinden sonra verilen şölende halkın kendisine tanrı gibi sunak sunmasından sonra gerçekten tanrı olduÄŸunu göstermek için Etna Yanardağı kraterine atlamıştır. Daha güvenilir kaynaklara göre ise Yunanistan’ın Peloponnesos bölgesinde eceliyle ölmüştür.

Empedokles'in Ölümü Tablosu - Salvator Rosa

Ontolojisi

Empedokles, DoÄŸa Ãœzerine adlı esrinde iki özgün fikir ortaya atar. Öncelikle arkheyi birden fazla olarak kabul eder. Ä°kinci olarak da maddi ilkenin yanında –Aristoteles’in terminolojisiyle- ayrı bir hareket ettirici fail ilkenin varlığını ileri sürer.

Empedokles, Parmenides’in varlıkla ilgili iddialarını kabul eder. Varlık ezeli-ebedidir, deÄŸiÅŸmezdir, süreklidir vb. Benzer ÅŸekilde varlığın meydana gelemeyeceÄŸini ve ortadan kaybolamayacağını kesin bir ÅŸekilde savunur.

«Daha önce varolmayan bir ÅŸeyin varlığa geldiÄŸini veya herhangi bir ÅŸeyin yok olabileceÄŸi ve tamamen ortadan kalkabileceÄŸini düşünenler, delidirler; çünkü varolmayan ÅŸeyden herhangi bir ÅŸeyin doÄŸması kesinlikle mümkün deÄŸildir ve varolan ÅŸeyin ortadan kalkması gerektiÄŸi de imkansız ve duyulmamış bir ÅŸeydir; çünkü o nereye konutursa konsun, orada var olacaktır.»

Empedokles de tıpkı Parmenides gibi boşluğu reddeder, varolanın bir doluluk olduğu fikrini kabul eder.

«Bütünde ne eksiklikten meydana gelen boÅŸluk, ne de varlık fazlalığı vardır. Bütün, doludur. Onu arttıracak neden nereden gelecektir?»

«Bütün nasıl yok olabilir? Çünkü hiçbir ÅŸey, boÅŸ olamaz.»


Oluş ve Yokoluş Vardır

Parmenides ile olan görüş farklılıkları burada baÅŸlamaktadır. Yukarıda bahsettiÄŸimiz öncüller Empedokles’e göre hareketin, deÄŸiÅŸmenin, çokluÄŸun inkarına yol açmaz.

Daha önce de söylediÄŸimiz gibi Empedokles, ÅŸeylerin yokolmasını ya da yokluktan varlığa gelmesini kabul etmez. Fakat farklı ÅŸeyler biraraya gelerek oluÅŸturabilir ya da dağılarak baÅŸka ÅŸeylere bölünebilirler. Öyleyese varlığa gelme, zaten varolan ÅŸeylerin birleÅŸmesi, yokolma ise varolan bileÅŸenlerin birbirinden ayrılmasıdır. OluÅŸ ve yokoluÅŸ mümkündür çünkü ortada birden fazla varlık veya kendi deyiÅŸiyle «ÅŸeylerin kökleri» vardır.

«Ã–lümlü olan hiçbir ÅŸeyin ne varlığa gelmesi, ne de her ÅŸeyi alıp götüren ölümle son bulması vardır. Varolan sadece unsurların biraraya gelmesi ve birbirlerine karıştıktan sonra ayrılmasıdır. Ölüm, iÅŸte ÅŸeylerin bu ritminin bir anına insanlar tarafından verilen bir addan ibarettir. Bu unsurlar bir insan, bir vahÅŸi hayvan, bir bitki veya bir kuÅŸ biçiminde birbirlerine karıştıklarında insanlar bir doÄŸuÅŸun ortaya çıktığını söylerler. Unsurlar birbirlerinden ayrıldıklarındaysa insanlar bunu acıklı ölüm kelimesiyle açıklarlar. Ancak bu doÄŸru bir adlandırma deÄŸildir.»

Empedokles’e göre, Parmenides varlığın deÄŸiÅŸmediÄŸini, oluÅŸ içinde olmadığını söylerken haklıdır; ancak onun tek olduÄŸunu söylerken haksızdır. Ortada birden fazla sayıda ezeli-ebedi, deÄŸiÅŸmez, bölünmez vb. varlık vardır ve her hareket, oluÅŸ, deÄŸiÅŸme de bu varlıkların birbirleriyle birleÅŸmeleri ve ayrılmalarından, çözülmelerinden ibarettir.

 

Dört Unsur

O halde bu birleşip, ayrılabilen unsurlar kaç tanedir? Empedokles bunların dört tane olduğunu söyler.

«Ã–nce her ÅŸeyin dört kökünü öğren: Parlayan Zeus, hayat veren Hera, Hades ve gözyaÅŸlarıyla ölümlü insanlar için hayat kaynaklarını besleyen Nestis.»

Burada Zeus AteÅŸ’i, Hades Toprak’ı, Hera Hava’yı, Nestis’te Su’yu göstermektedir. Arkhe’yi tanrılarla bir tutmak ve yüceltmek daha önceki filozoflarda da gördüğümüz gibi garip bir durum yoktur. Bu unsurlar tanrı olarak gösterilse de tam manasıyla dinsel bir anlamı yoktu. Empedokles bu dört unsura tapmamaktaydı elbette ki. Ancak tanrıların en önemli özelliÄŸi olan ölümsüzlükleri olduÄŸu için dört unsuru ezeli ve ebedi olma özellikleri ile iliÅŸki kurması makul durmaktadır.


Oluş ve Yokoluş, Dört Unsurun Birleşmesi ya da Ayrışmasıdır

Nihayetinde elimizde dört ana madde vardır ve bu maddelerin birleşmesinden meydana gelebilecek sınırlı sayıda madde (10 adet farklı karışım) vardır. Öyleyse sınırsız çeşitlilikte madde dünyada nasıl olmaktadır. Empedokles burada anlaşıldığına göre karışım oranlarını da bir parametre olarak yardıma çağırmaktadır. Böylelikle sınırsız karışım miktarı ile sınırsız çeşitlilikte yeni madde ortaya çıkabilecektir. Empedokles sınırlı sayıda rengi olan bir ressamın karışımlarla sonsuz sayıda renk meydana getirebilmesini örnek olarak verir.

«Nasıl ki ressamlar tapınaklara adak olarak adanacak resimleri yaparken ellerine çeÅŸitli boyaları alır ve onları uygun oranlarda birbirlerine karıştırırlarsa, bunun için de bazı boyalardan daha fazlabazılarından ise daha az miktarlar alırlarsa ve böylece bu boyalardan dünyada rastlanan sayısız ÅŸeylerin, örneÄŸin aÄŸaçların, erkeklerin, kadınların, kuÅŸların, balıkların, hatta uzun ömürlü tanrıların resimlerini yaparlarsa, aynı ÅŸekilde doÄŸa da dört unsuru alarak onların her birinden farklı miktarları farklı oranlarda karıştırıp varolan her ÅŸeyi meydana getirir.»

Kan ve kemiğin de oranlarını Empedokles bu dört unsur cinsinden vermiştir. Kan ve ette dört unsurdan eşit miktarda vardır. Kemikte ise bir birim hava, bir birim ateş ve yarım birim toprak ve yarım birim su bulunur. Bu birimler ağırlıksal olaraktır.

Empedokles Thales’in arkhesi olan suya, Anaksimanes’in arkhesi olan havaya ve Herakleitos’un arkhesi olan ateÅŸe dördüncü unsur toprağı eklemiÅŸtir.

Görünen odur ki temel unsurların artık herhangi bir bilimsel geçerliliÄŸi olmasa da, Empedokles’in maddelerin karışımından baÅŸka maddeler gelmesi kuramı ilerici ve bir açıdan da doÄŸru bir kuramdır. Gerçekten de element farklı ÅŸekillerde ve oranlarda birleÅŸerek farklı maddeler meydana getirmektedir.


Sevgi ve Nefret

İlk filozoflar tek bir tözün (töz: kendi kendisine var olan, varolmak için kendinden başka hiçbir şeye muhtaç olmayan) varlığını kabul ederler ve bu tözün değişerek başka şeyler meydana getirebileceğini söylerler. Halbuki, Empedokles sadece birden fazla töz olduğunu iddia etmekle kalmaz, bunların birleşme ve ayrılmaları için de başka iki ilkenin gerektiğini söyler. Bu iki ilke Sevgi ve Nefret (ya da Dostluk ve Uyuşmazlık) ilkeleridir. Böylelikle töz/arkhe sayısı altıya çıkmaktadır. Ancak bu son iki ilke bir süreçte (oluş ve yokoluş süreci) aynı anda bulunamazlar. Kolaylıkla anlaşılabileceği gibi Sevgi birleştirici ilke iken, Nefret ayrıştırıcı ilkedir. Bu iki kuvvet (Aristoteles'in terminolojisiyle fail neden), yukarıda da işaret ettiğimiz gibi sırayla hüküm sürerler.

«Dünyayı yöneren iki kuvvet, dün var olmuÅŸlardır ve yarın var olacaklardır. Sonsuz zaman bu çiftten asla yoksun kalmayacaktır.»

Empedokles’e göre Evrenin ilk hali tüm unsurların sevgi ile bir arada olduÄŸu Parmenides’tekinin aynısı tam bir birlik halidir. Zaten Empedokles de bu duruma Küre demektedir. Daha sonra dışarıda pasif halde bulunan Nefret yavaÅŸ yavaÅŸ etkisini gösterir. Unsurlar kısmen bir arada, kısmen ise ayrışmaya baÅŸlamıştır artık. Üçüncü dönem de ise Nefret Evren’e tam manasıyla hükmetmeye baÅŸlamış ve tüm unsurlar birbirlerinden tamamen ayrışmıştır. Daha sonra dördüncü devre olarak Sevgi’nin etkisi tekrar kendisini gösterecek ve unsurlar yavaÅŸtan birleÅŸmeye baÅŸlayacaktır ve nihayetinde tekrar ilk evre olan Küre evresine geçilecektir.


Öyleyse ÅŸu anda hangi evrede yaÅŸamaktayız: Empedokles’e göre açıktır ki ne Nefret’in, ne de sevginin tam hüküm sürmediÄŸi ara bir evrede olmalıyız. (Bu kısım biraz tartışmalıdır. AÅŸağıdaki ÅŸekilde bunu açıklamaya çalıştım)

Sevgi ve Nefret'i madde-dışı almak doÄŸru olmayacaktır. Zaten Platon’a kadar tinsel bir varlık anlayışının olduÄŸunu söylemek pek mümkün deÄŸildir. Öyleyse Sevgi ve Nefret de diÄŸer dört unsur gibi maddidir. Empedokles'in kendi sözleri de bu durumu ispat etmektedir.

«AteÅŸ, su, toprak ve sonsuz yüksekliÄŸinde hava; dışsal ve yıkıcı güç olan ve ağırlık bakımından onların her birine eÅŸit olan Nefret; içsel güç olan ve biraraya getirmiÅŸ olduÄŸu o ÅŸeylere uzunluk ve geniÅŸlik bakımından eÅŸit olan Sevgi.»

Empedokles'in bu Sevgi'yi cinsel arzuya benzettiği, yani tamamen fizyolojik bir şey olarak anladığı da görülmektedir:

«Ä°nsanların organlarında gizli olan kuvvet, Sevgi'dir. O, böyle adlandırılır. Aşıkların düşüncesi ve arzusunun birleÅŸtirici etkisi onunla gerçekleÅŸir. Ä°nsanlar onu Sevinç ve Afrodit diye de adlandırırlar.»

Ä°lginç bir ÅŸekilde Aristoteles Sevgi ve Nefret’in kendi içlerinde çeliÅŸik olarak çalıştıklarını gösterir. ÖrneÄŸin sevgi farklı unsurları birleÅŸtirirken, tek unsurdan meydana gelen ÅŸeyleri de ayırmaktadır – ki böylece baÅŸla unsurlarla birleÅŸebilmektedirler. Aynı durum Nefret için de geçerlidir. Öyleyse burada bir baÅŸka ilkeye ihtiyaç duymaktayız.


Benzerlerin Benzerler Tarafından Çekilmesi İlkesi

«Benzer benzeri bulur.» Yunan Atasözü

Empedokles atasözündeki bu ilkeyi sadece sosyal hayata deÄŸil her türlü alanda alana uygulamaktan çekinmez. Bu adeta bir doÄŸa yasasıdır. Nefret sayesinde farklı türden unsurlar birbirlerinden ayrılırlar ve serbest kalırlar ancak aynı tip unsurlar doÄŸal bir ÅŸekilde biraraya gelmeye baÅŸlarlar. Bunu saÄŸlayan ilke Sevgi olamaz çünkü onun iÅŸlevi farklı türden unsurları biraraya getirmektir. O halde bu görevi üstlenen yasa «benzerlerin birbirini çekmesi» yasasıdır.

Bu ilke insan türünün meydana geliÅŸi gibi biyolojik konularda yardıma yetiÅŸir. ÖrneÄŸin, bitkilerin veya insanların doÄŸuÅŸu için Empedokles’in açıklaması şöyledir: Dünya yüzeyinin altında ateÅŸ bulunmaktadır. Bu ateÅŸ, dünyanın dışında, gökte bulunan ateÅŸle birleÅŸmek ister ve bunun için dünyanın yüzeyine kadar gelir. Dünya yüzeyinde bitkileri ve su ve topraktan oluÅŸan insan biçimlerini meydana getirir.

Hayvan türlerini de vücutlarında bulunan unsurların oranlarına göre açıklar. Vücudunda su unsuru ağır basan balıklar suda yaşarken, hava unsuru ağır basan kuşlar uçabilir. İnsanlar karada yaşadığına göre toprak unsuru ağır basmaktadır.


Kozmogonisi

Empedokles’in kozmogonisize göre daha önce söylediÄŸimiz gibi evrenin her ÅŸeyin birarada bulunduÄŸu hareketsiz, homojen, küre ÅŸeklinde bir baÅŸlangıcı vadır. Bu kürenin bir kiÅŸiliÄŸi olduÄŸunu söyleyebiliriz ve baÅŸlangıç anında tabiri caizse mutludur.

Sonra bu küreye, bir dış kuvvet Nefret etki eder ve unsurları birbirinden ayırmaktadır. Sevgi yavaÅŸ yavaÅŸ yerini Nefret’e bırakmaktadır. Aristoteles, Empedokles’i bu konuya açklık getirmediÄŸi için eleÅŸtirir. Belki de Empedokles bunun kaderin bir zorunlu sonucu olduÄŸunu düşünmüştür. Sadece bu durumun «saplam yeminin»’nın sonucu olduÄŸunu belirtir ama bu yemin nedir, kim bu yemini etmiÅŸtir, neden etmiÅŸtir? Bunlar hakkında hiçbir ÅŸey bilmemekteyiz.

Ne olursa olsun birliÄŸin uyumu bozulmuÅŸ ve ağır unsurlar olan toprak ve su merkezde toplanırken, hafif unsurlar ateÅŸ ve hava çevreye dağılmaktadır. Hava gökyüzünü kristal gibi kaplamakta ve merkezdeki unsurlar tekrardan duraÄŸan hale geçmektedir. Ancak toÄŸrağın içindeki su topraktan ayrışarak dışarı çıkar. Nihayetinde daha sonra Aristoteles’in de kabul edeceÄŸi gibi dört unsur küresi meydana gelmiÅŸ olacaktır. Bunlar içten dışa sırasıyla toprak, su, hava ve ateÅŸtir. Aristoteles bu anlayışı sadce Ay-altı Alem için kabul ettiÄŸini belirtmemiz gerekir. Ona göre Ay-üstü alem beÅŸinci bir unsur olan ether ile doludur.

Gece ve gündüzün oluşumunu ise dıştaki ateşten oluşan gündüz yarım küresi ve biraz ateş ve havadan oluşan gece yarım küresiyle açıklar. Bunlar hareketsiz dünya etrafında dönerek gece ve gündüzü meydana getirirler. Empedokles dünyanın havada sabit kalabilmesini, düşmemesini dünyanın evrenin merkezinde dönmesi olarak açıklar. Bunu bir sürahiyi hızlıca çevirerek içindeki suyun dökülmediğini gösteren deney ile ispatlamaya çalışmaktadır.

Biyolojisi

Empedokles matematikte ve dolayısıyla astronomide güçlü olmasa da, esas olarak biyoloji alanındaki ilginç görüşleri onu özgün ve öncü yapmaktadır.

Empedokles deriden solunum yapıldığını iddia etmiştir. Bunun için ilk önce bir fizik deneyi yapar. Suya ağzı kapalı aşağıya dönük bir kavanozu batırdığında, kavanozun kapağı açılsa da suyun kavanoza dolmadığını gözlemlemiştir ve buradan havanın bir madde olduğuna emin olmuştur. Bu gözlemin sonuçlarını insan vücuduna uygular. Hava, insanın vücuduna, derinin dibine kadar var olan kan içeriye çekildiğinde girebilir. O halde insanların veya hayvanların vücutlarında birtakım borucuklar vardır. Bunlar derinin üzerinden dışarı açıırlar ancak o akdar küçüktürler ki kanın dışarı akmasına izin vermezler. Diğer taraftan kan geri çekildiğinde sudan daha ince olan hava bu borucuklardan girebilir. Kan tekrar borucukları doldurğunda içerideki havayı da önüne katarak dışarı atar ve böylelikle solunum yapılmış olur.

Empedokles'in hayvanların ortaya çıkışına dair fikirlerine daha önce «benzerin benzeri çektiÄŸi ilkesi» yardımıyla biraz deÄŸinmiÅŸtik. Bu ilkeye göre meydana gelen canlılar temel olarak topraktan meydana gelmiÅŸtir ancak onlarda bir miktar ateÅŸ ve su da vardır. Bu varlıklar en baÅŸta tür ve cinsiyet bakımından farklılaÅŸmamışlardır. Onların geliÅŸim sürecinde cinsel organları meydana gelecek ve artık unsurlardan deÄŸil de cinsel birleÅŸmeyle üreme saÄŸlanacaktır.

Hayvanların ortaya çıkışına iliÅŸkin ikinci kuramına göre hayvanların çeÅŸitli kısımları bağımsız olarak meydana gelmiÅŸtir. Empedokles bu safhaya «boyunsuz baÅŸlar, omuzsuz kollar ve alınsız gözler» safhası adını veriri. Bu safha Sevgi’nin hükmünün güçlendiÄŸi, Nefret’in uzaklaÅŸtığı safha olmalıdır.

«Tek başına dolaÅŸtı durdu her uzuv,

Oradan oraya, kavuÅŸumunu görerek.»

Bir sonraki safhada ise bu ayrı organlar biraraya gelir ve akla gelecek her türlü canlı tipi – öküz baÅŸlı insanlar gibi – meydana gelir.

«Ã‡oÄŸu iki alın ve göğüsle doÄŸdu,

Kimisi insan yüzüyle sığır cüssesinde,

Bazısının öküz başı altında insan gövdesi,

Gizli tarafları örtülü, türlü biçimlerde varlıklar

Bazen erkek, bazen diÅŸi oluÅŸumlar.»

Burada tıpkı evrim kuramında olduÄŸu gibi yaÅŸamaya elveriÅŸli ve kendilerini devam ettirme kabiliyetine sahip olanlar, varlıklarını korumuÅŸlar, böyle olmayanlar ise zamanla ortadan kalkmışlardır. Empedokles’in neden birbirinden iki farklı kuram ortaya attığını bilmemekteyiz.

Ä°kinci kuramda deÄŸinilmeden geçilmemesi gereken önemli bir husus vardır. Empedokles ereksel bakış açısını tamamen kenara bırakmış ve tüm süreci mekanik bir hale sokmuÅŸtur. Böylelikle Darwin’in «ÅŸartlara en uygunun yaÅŸaması ilkesi» ile kalıtım kuramının ilk halini görmekteyiz.

Elbette ki Aristoteles bu görüşü kabul edemezdi. Onun için doğa olayların anlaşılmasında ereksel bakış açısından vazgeçemeyiz. Ona göre doğada organlar işlevleri değil de, işlevler organları açıklar. Örneğin, göz görmeyi değil, görme gözü açıklar.

Ruh Kuramı

Empedokles'in psikolojisi de mekaniktir. Onun algı kuramına göre algılayan organlar da algılanan nesneler de dışarıya akıntılar (effleuves) fırlatır. Algı bu akıntıların buluşması sayesinde meydana gelir. Göz için verdiği örnek bu açıdan daha açıklayıcı olabilir. Göz, ateş ve sudan meydana gelir. Gözü bir fenere benzetebiliriz. Fenerin içinde yanan bir ateş ile etrafında ateşi koruyan şeffat cam vardır. Gözde de ateş bir gözbebeği ve sudan meydana gelen şeffaf zar vardır. Gözdeki ateşten çıkan akıntılar, şeffaf katmandan geçerek dışarı çıkar ve görme algısının gerçekleşmesine imkan verir.

«Benzerin benzeri bildiÄŸi» ilkesi burada biraz daha deÄŸiÅŸerek «benzerin benzer tarafından algılandığı» ÅŸeklini alır. Gözdeki ateÅŸ kısmı ateÅŸli nesneleri görmemizi saÄŸlarken, sulu kısmı sulu nesneleri görmemize yarar. Aydınlık cisimler ateÅŸ akıntıları saçtığından gözün ateÅŸ kısmıyla, karanlık cisimler su akıntıları da gözün su kısmı sayesinde görülür.Canlıların gözlerinin yapısı ateÅŸ ve su bakımından farklıdır. Gözlerindeki su miktarı yüksek olan hayvanlar geceleri iyi görebilirler örneÄŸin. Demek ki Empedokles’in anlayışına göre algılanan nesne kadar algılayanın mahiyeti de algıyı etkilemektedir. Öyleyse duyu ve algı özneldir.

Empedokles haz ve acı duyumlarını da benzer şekilde açıklar. Benzerin benzer ile ilişkisi haz, benzerin farklıyla ilişkisi acı duygusuna yol açar.

Organik varlıklar, inorganik varlıklardan üstündür çünkü organik varlıklar bir çok unsurun bir arada bulunduğu varlıklardır. Bireysel yetenekler, düşünceler ve benzeri her türlü özellik bu karışıma dayanır. En yüksek ruhsal işlevi olan organ ise kalptir çünkü kalp kanı pompaladığında, kan dört unsurun mükemmel bir karışımıdır.

Bütün bunlardan Empedokles’in bir materyalist olduÄŸu sonucuna varmamak gerekir. Zaten o dönem için böyle bir kavramdan sözedemeyiz. O, tıpkı öncülleri gibi tüm varlıkların canlı olduÄŸunu düşündüğü gibi onların ruhu ve bilinci olduÄŸunu da baÅŸtan kabul eder.

«Her ÅŸey düşünür, haz duyar ve acı çeker.»

Empedokles'in Arınmalar esrinde ise bambaÅŸka konularla karşılaşırız. Arınmalar’ın ana mevzusu ruh göçüdür. Empedokles kendisini bir tanrı olarak takdim eder. Sonrasında anlarız ki o bir «daimon» yani göksel, ilahi bir varlıktır ve büyük bir günah sonucu dünyaya düşmüştür. ÇeÅŸitli insan ve hayvan formlarına girdikten sonra artık ait olduÄŸu yere geri dönmek istediÄŸini öğrenmekteyiz.

«Erkek çocuÄŸu, kız çocuÄŸu oldum önceden

Bir çalı, bir kuÅŸ, hem de denizde bir balık.»

Hayvanların etini yemenin günah olduğunu söyler çünkü onlar daha önce yaşamış insanlardır. Bu tarz görüşleri ve pratikleri onun Orpheus-Pythagorasçı kurtuluş dininden etkilendiğini göstermektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder