insan ayarlı

21 Eylül 2015 Pazartesi

Atomcular - Leukippos ve Demokritos (Felsefe-014)

L eukippos ve Demokritos atomculuk felsefesinin savunucuları olarak kendilerinden önce gelen varlık ve oluÅŸ probleminin Sokrates’ten önceki son halkasını oluÅŸturmaktadırlar. Eleacı bakış açısına kendileinden önce gelen iki çoÄŸulcu filozoftan sonra onlar da cevap verirler. BildiÄŸimiz gibi Elacılara göre hareket varsa oluÅŸ yoktur. Atomcular ise deneylerin de kabul edilmesi gerektiÄŸini savunurlar.

Her ne olursa olsun, Atomculuk Sokrates öncesi Yunan felsefesinin çoğu felsefe tarhiçisine göre zirve noktasıdır ve materyalist düşüncenin ilk önemli adımları olarak görülür.

Leukippos'un Hayatı ve Eserleri

Leukippos hakkında elimizde yok denecek kadar az bilgi vardır. Bazılarına göre böyle bir filozof yaÅŸamamış bile olabilir. Ancak Aristoteles atomculara referans verdiÄŸi her defasında Demokritos ile birlikte Leukippos’u da anmaktadır. Bu da bize onun gerçekten yaÅŸamış olduÄŸu konusunda güven vermektedir.

Leukippos ile kendisinden bir kuÅŸak genç olan Demokritos’un görüşleri birbrine karışmış ve daha sonra ayırt edilemez hale gelmiÅŸtir. Bu sebepten kolay yoldan atomculuÄŸa atfedilen tüm fikirler Demokritos’a yüklenmiÅŸtir.

MÖ 490 yılı civarı Milet’te doÄŸuÄŸu, 40 yaÅŸlarında Elea’ya göç ettiÄŸi ve burada Zenon’un öğrencisi olduÄŸu bildirilmektedir. Daha sonra Miletliler tarafından kurulmuÅŸ olan Trakya’daki Abdera kentine yerleÅŸmiÅŸ ve burada Demokritos onun öğrencisi olmuÅŸtur. Büyük Dünya Düzeni (Megas Diakomos) ve Nous adlı eserleri olduÄŸu tespit edilmiÅŸtir.

 

Demokritos’un Hayatı ve Eserleri

Demokritos ile ilgili elimizde daha fazla ve güvenilir bilgi vardır.

MÖ 460 yılında Teos'ta doÄŸduÄŸu ve yüz yıla yakın uzun bir ömür yaÅŸadıktan sonra Abdera’da öldüğü bildirilmektedir. Bu bilgiye göre Demokritos, Leukippos’tan otuz, Sokrates’ten on yaÅŸ küçüktür. Hipokrates’le ise aynı yıl doÄŸmuÅŸ olmalıdır. Sofistler ve Platon ile çaÄŸdaÅŸtır. Çok zengin bir aileden olmasına raÄŸmen, bilgi edinmek için çıktığı seyahatlerde servetini tükettiÄŸi ve muhtaç bir duruma düştüğü söylenmektedir.

«Ã‡aÄŸdaÅŸlarım arasında kimse benden daha fazla gezmemiÅŸtir. Ben araÅŸtırmalarımı baÅŸka herkesten ileri alanlara götürdüm; daha çok ülke ve iklim gördüm; daha çok sayıda bilgili insanların konuÅŸmalarını dinledim. Mısırlı geometriciler de dahil olmak üzere hiç kimse kanıtlara dayanan doÄŸrular teÅŸkil etmede beni geçmemiÅŸtir.»

Bu gezileri Ä°ran’a ve hatta Hindistan’a kadar uzanmıştır ama en uzun süre geometri öğrenmek için Mısır’da kaldığı söylenmektedir. Atina’ya da gitmiÅŸ ama kimse tarafından tanınmamış olduÄŸunu bir fragmanından öğrenmekteyiz. Ancak bir sonraki fragmandan anladığımız kadarıyla bundan çok da etkilenmemiÅŸtir.

«Atina'ya geldim, baktım kimsenin benden haberi yok.»

«Bir kanıt bulmayı, Pers kralı olmaya tercih ederim.»

Demokritos Ruh KoltuÄŸu'nda Meditasyon Yaparken Heykeli

Daha sonra Abdera’ya giderek yerleÅŸmiÅŸ ve kendi okulunun ya da Leukippos’tan devraldığı okulun başına geçmiÅŸtir.

Demokritos, Aritoteles’e benzer ÅŸekilde tüm hayatını bilimsel araÅŸtırmalarla geçirmiÅŸ ve hemen hemen tüm bilinen araÅŸtırma alanları üzerinde çalışıp, eser vermiÅŸtir. Eserlerinin sayısının elliyi aÅŸtığı tahmin edilse de elimize çok ufak bir kısmı ulaÅŸmıştır. Ancak eserlerinin isimleriyle ilgili bildiklerimiz bile ne kdar çeÅŸitli konularda çalıştığını göstermektedir. Onun fizik, kozmoloji, zooloji, botanik, müzik, matematik, tıp, teknoloji, edebiyat, psikoloji ve ahlak alanlarında eserler verdiÄŸini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Aristoteles «her ÅŸey üzerine düşünmüş göründüğü»’nü söylemekle onu eleÅŸtirse de, en büyük icadı olan «form» kavramını kendisinden önce sezmiÅŸ olduÄŸunu belirterek ona büyük bir iltifatta da bulunmaktadır. 


Varlık, Oluş ve Boşluk Anlayışlarının Atomculardan Önceki Bir Özeti




Atomcuların Ontolojisi

Zenon’un varlığın bölünmesi sonucu ortaya çıkacak saçmalıklara Leukippos’un cevabı nettir. Varlık bölünebilir ancak bu onun sonsuza kadar bölünebilir olmasını ÅŸart kılmaz. Bir ÅŸeyin matematiksel olarak bölünebilmesiyle, fiziksel olarak bölünebilmesi farklı ÅŸeylerdir. Bu bölünmelerin sonucu nihayetinde bölünemeyecek bir parçaya yani atoma ulaşırız.



Boşluk Vardır

Bir şey var olması dolu olduğu hacim için geçerlidir. Varlık şüphesiz ki doluluktur. Öyleyse bölünmesi mümkün olmayan atomlarda boşluk yoktur. Fakat bu bölünebilen maddelerde boşluk olmadığı anlamına gelmez. Atomların dışında boşluk vardır ve bu boşluk varolmayan bir boşluk değil, dolu olmayan, varolan bir boşluktur. Varlıkları bir bütün olmaktan kurtaran, çoklaştıran da bu boşluktur.

Benzer şekilde boş uzay da mümkündür. Ancak bu aşamadan sonra deneyle, duyularımızla algıladığımız dünyayı anlayabiliriz. Atomcular cisim olmaksızın da bir şeyin gerçek olabileceğini göstermişlerdir.



Töz Olarak Atom

Elealıların Bütün’ü ile bir tek atom neredeyse tamamen aynı özelliklere sahiptirler. Varlığa gelmemiÅŸ, varlıktan kopmayacak ÅŸeylerdir. Leukippos’a ait olduÄŸu söylenen aÅŸağıdaki fragmanda bu fikir net bir ÅŸekilde ortaya konmuÅŸtur.

«Hiçten hiçbir ÅŸey meydana gelmez ve varolan ÅŸey asla yok edilemez.»

Atomcular maddenin korunumu ilkesinin farkında olarak üstteki şartları genişletmişlerdir. Atomlar bölünemez, parçalanamaz, değişemez ve içlerine nüfuz edilemez varlıklardır. Diğer bir özellikleri kendi içlerinde sürekli ve eştürden (homojen) olmalarıdır. Hareket varsa atomun içinde değil, kendisinde olur.

Varlıkların meydana gelmesi, yok oluşu, nitelik ve nicelik değiştirmeleri gibi maddesel değişimler atomların bir araya gelmeleri ve ayrılmalarının sonucudur.

Atomların büyüklük ve şekil dışında kendilerine ait bir nitelikleri yoktur. Onlar sıcak, soğuk, ıslak kuru vb. atomlar olamazlar. Maddeler niteliklerini atomların biraraya geliş şekillerine göre elde ederler.

 

Atomların Büyüklüğü ve Şekli Vardır

Atomların bir büyüklüğü dolayısıyla da bir ÅŸekli vardır. Demokritos bu özelliklerini «Form» olarak adlandırmaktadır. Atomların hemen hepsinin gözle görülemeyecek kadar küçük olmasına raÄŸmen onların asıl tanımlayıcı özellikleri küçüklükleri deÄŸildir.

Atomların özelliği şeklidir. Epikuros da daha sonra aynı görüşü savunacaktır ama o atomların şekillerinin sonlu sayıda olması gerektiğini söyleyecektir. Oysa ki biz biliyoruz klasik atomcular, atom çeşidini sonsuz kabul ederler.

Nesneler arasındaki nitelik farklılıklarını nasıl açıklayabiliriz? Atomların şekilleri dışında bir özelliği yoktu. Yani onların hepsi aynı türden varlıkalardır, bir nitelikleri yoktur dolayısıyla da nesnelere herhangi bir niteliklerini geçiremezler. Demokritos'a göre atomların farklı şekilleri vardır. Bazısı yuvarlak, bazısı düz, bazısı küre, bazısı küp şeklinde, bazısı çengelli olabilir. İşte maddelerdeki bu nitelik farklılığı, atomarının şekil farklılığından kaynaklanır.

Atomcular çeÅŸitliliÄŸi sadece atomların ÅŸekil farkıyla deÄŸil, biraraya geliÅŸ ÅŸekilleriyle de açıklamak istemiÅŸlerdir. Burada Aristoteles’in verdiÄŸi bilgilere baÅŸvurmamız lazım.

Öncelikle atomların dizilişleri de önemlidir. Örneğin A ve N atomlarının AN veya NA olarak bir araya gelmesi farklılıktır. Atomlar aynı olsa da biraraya geliş şeklinden dolayı bir çeşitlilik meydana gelmiştir.

İkinci olarak atomların konumu da etkilidir. Z atomunu ele alırsak yan çevirdğimizde N atomu olacaktır. Bu duruşsal veya konumsal farklılık bir çeşitlilik sebebidir.

Nihayetinde atomcuların evrenine genel olarak bir bakalım. Sonsuz bir boş uzayda, sonsuz sayıda, sonsuz şekilde atomlar vardır. Bütün çeşitlilik bunların farklı şekilde birleşmesinden meydana gelir. Burada açıkta kalan bir soru vardır. Bu atomların birbirleriyle ilişkiye geçmeleri için gereken hareketin kaynağı nedir?

 

Atomların Kendiliğinden Hareketi Vardır

Aristoteles, Atomcular’ı hareketin kaynağını açıklamadıkları için eleÅŸtirir. Gerçekten onların hareketinin kaynağı Tanrı mıdır yoksa Empedokles’in Nefret’i ya da Anaksagoras’ın Nous’u gibi bir dış etki midir?

Aristoteles’e göre nesnelerin iki türlü hareketi vardır. Ä°lki olan doÄŸal hareket, nesnenin doÄŸal konumuna gitmek için yaptığı harekettir. Her maddenin doÄŸal bir konumu vardır, örneÄŸin toprak veya taÅŸ ağırdır ve doÄŸal konumu Evren’in merkezi Yer’dir. Ä°kinci hareket ise cebri harekettir. Bu da nesnelere kuvvet uygulanması sonucu oluÅŸan harekettir. ÖrneÄŸin taşı havaya attığımızda doÄŸal hareketlerinin tersine bir hareketi kuvvet uygulayarak cebren vermiÅŸ oluruz.

Daha sonra Epiküros, Aristoteles’in eleÅŸtirilerine kulak verip, atomların ağırlıkları olduÄŸunu ve uzayda bulunan atomların Yer’e doÄŸru aÅŸağıya düştüğünü söyleyecektir.

Zaten ilk dönem Yunan filozoflarında ağırlık veya hafiflik cisimlerin içinde olan bir nitelik olarak ele alınmamıştır. Bunları bir nitelik olarak ilk kiÅŸi Aristoteles’tir.

Demokritos atomların bir araya gelerek büyüklükleri ile orantılı bir ağırlığa sahip olduğunu düşünür ama daha önceden biliyoruz ki şekil dışında, ağırlık da dahil olmak üzere hiçbir niteliklerinin olmadığını söyler. Öyleyse atomdaki kendiliğinden gelen hareket ağrılıklarından ötürü olamazdı. Atomcular, hareketi kendiliğinden gelişen bir şey olarak görüyor olmalıydılar. Yani bir başlangıcı yoktur bu ilk hareketin. Burada açıklanmamış olan atomların birleşmeden önceki yapmaları gereken harekettir. Bu hareket aşağıya doğru değil tıpkı hiçbir rüzgar yokken toz zerrelerinin her yöne hareket etmesi gibi rastgeledir. Yoksa kozmik süreç başlayıp atomlar birleşince, doğal veya cebri hareketler yapabilmelerini Aristoteles de yadırgamayacaktır.

Ancak bu ilk hareket kavramında bir sorun da bulunmayabilir. Evren’in ilk evresi olan Bütün’de bütün unsurlar bir karışım halindeydiler. Empedokles ve Anaksagoras kendi hareket ettirici etkilerini devreye soksalar da Atomcular buna ihtiyaç duymazlar. Tamamen Parmenides’çi bir baÅŸlangıçtan yola çıkan Atomcular, hareket ettirici etki konusunda eski görüşü benimsemiÅŸlerdir. BildiÄŸimiz gibi özellikle Ä°yonya kozmogonisinde, arkhe - su veya hava – aynı zaman da hareket ve deÄŸiÅŸmesi ilkesini de içerir. Çünkü onlar canlıydı ve sürekli deÄŸiÅŸiyorlardır.

 

Nesnelerin Özellikleri Atomların İçinde Değildir

«Tatlı, acı, sıcak, soÄŸuk, renk, bütün bunlar ancak birer sanı olarak vardır. Varolan ise ancak atomlar ve boÅŸluktur.»

Demokritos’un bu sözüyle kastetmek istediÄŸini anlamaya çalışalım. Atomların ÅŸekilleri ve büyüklükleri onların yegane özelliÄŸiydi ve bu algılayandan bağımsız olarak atomun kendi içinde bulunmaktaydı. Yani gözleyen, algılayan birisi olmasa da bu nitelik atomun içinde vardır. Ayrıca atomların bir araya gelmesinden meydana gelen nesnelerin tatlılık, acılık,sıcaklık, soÄŸukluk ve renk gibi özellikleri olduÄŸunu algılayabiliyoruz. Peki bu ikinci nitelikler de atomlara iliÅŸkin midir yoksa sadece algılayanla nesne arasındaki iliÅŸkinin sonucu mudur? Algılayan olmasa nesnenin acılığından, tatlılığından bahsetmek anlamlı mıdır?

Demokritos atomların şekillerine çok fazla anlam yükeyecektir. Örneğin ateş atomları yuvarlak olduğundan çok hızlı hareket edecek, çengelli olanlar etrafa takıldığı için yavaş olacaktır. Aynı zamanda algılayan organlarımızda atomlardan meydana geldiği için algı dediğimiz şey algılanan ve algılayn atomlar arasındaki ilişkiden başka bir şey değildir. Nesnelerin kendisine ait nitelikleri yoktur. Algılarımız bu manada sanılardan ibarettir.

Atomcuların bu görüşü açıktır ki düşünceye, algıdan daha fazla değer verilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Renk, koku, ses, sertlik gibi duyularla yoluyla elde ettiğimiz algılar esas nitelikler değil sadece ikincil niteliklerdir ve nesnel hiçbir yönleri yoktur, öznel duyumlardır. Atomların şekil ve büyüklükleri daha önce de belirttiğimiz gibi esas nitelikleridir ancak algılanamayacak kadar küçüktürler.

O halde Demokritos’un epistemolojisi akılsal olmak zorundadır. DiÄŸer taraftan duyuları tamamen bir kenara bıraktığını da söylemek doÄŸru olmayacaktır. Demokritos, duyusal algılarımızın aldatıcı olduÄŸunu kabul etmekle beraber, bu verileri doÄŸru yorumlamamız kaydıyla onlardan doÄŸru bilgiler devÅŸirebileceÄŸimizi de düşünmekteydi.

«Zavallı akıl, beni çürütmek için dayandığın kanıtları yine benden alıyorsun.»

Ä°leride Epiküros’tan da tekrar göreceÄŸimiz akıl yürütmeyi temel alarak Demokritos’un bu sözle ne kastettiÄŸini tahmin edebiliriz. Algılarımızın bizi aldattığını nereden biliyoruz? Suda kırık gözüken cisimlerin aslında kırık olmadığını nereden bilebiliriz örneÄŸin? Özet olarak Demokritos’un deneyci bir epistemolojisi olmadığı açık olsa da, bilgiye sadece akıla, mantığa dayandıran a priori’ci de olmadığını da söyleyebiliriz.

 

Kozmolojileri

Atomculara göre uzayın sınırsız olduÄŸunu ve sonsuz sayıda ve ÅŸekilde sürekli hareket halinde olan atomu ezelden beri içerdiÄŸini biliyoruz. Kozmik sürecin baÅŸlamasıyla – ki Atomcular bu sürecin nasıl baÅŸladığı hakkında bildiÄŸimiz kadarıyla bir açıkamada bulunmamışlardır – rastgele hareket eden atomlar birbirleriyle karşılaÅŸarak farklı bölgelerde çevrinti hareketlerine sebebiyet vermiÅŸlerdir. Her ayrı çevrinti ayrı bir alemin meydana gelmesine sebebiyet verecektir.

Demokritos bu çevrinti hareketleri sonucu hafif atomlar etrafa saçıldığını, ağır atomların ise merkezde kaldığını düşünmüştür. (Aslnda biliyoruz ki merkezkaç kuvveti altında mekanizma bunun tam tersi olacaktır.) Ağırlık ve hafiflik atomların niteliği değildi. Atomların birleşmesiyle beraber bir nitelik haline geldiklerini düşünebiliriz. Çevreye toplanan hafif atomlar ise bir membran gibi her alemi kaplamakta ve diğer alemlerle arasında açık bir ayrım meydana getirmektedir. Merkezdeki ağır atomlar toprağı meydana getirirken, en hafif olan ateş atomları da gök cisimlerini meydana getirmiştir.

Bu kozmogoni bir çok basit bilimsel gerçeği dahi doğru anlayamamış olmasından ve pek de orijinal bir şey ortaya koymamış olmasından ötürü pek bir ilerleme olarak ele alınamaz. Ancak bazı fikirleri daha açık ortaya koymaları bakımında önemlidir.

Atomcuların önemli fikirlerinden ilki maddenin korunumu ilkesidir. Madde yok edilemez fikri atomlar sayesinde daha sağlam bir temele oturmuştur. Bu ilke: (i) Hiçten hiçbir şey çıkmaz. (ii) Varolan hiçbir şey yok edilemez. (iii) Her değişme parçaların birleşmesi ve ayrılmasından ibarettir, şeklinde özetlenebilir.

Leukippos «hiçbir ÅŸeyin rastlantı ile meydana gelmediÄŸi, her ÅŸeyin bir nedenin ve zorunluluÄŸun sonucu olduÄŸu»’nu iddia eder. Ä°ÅŸte bu da atomculardan bize miras kalan ikinci önemli fikirdir. Her ÅŸey bir neden doÄŸrultusunda meydana gelir. Atomların hareketi için bir neden ortaya koyamasalar da kozmik süreç baÅŸladıktan sonra rastgelelik tamamen ortadan kalkar ve her ÅŸey bir nedensellik silsilesi ÅŸeklinde devam eder. Bu mekanik nedensellik net bir ÅŸekilde Antik Yunan’da sadece atomcular tarafından savunulabilmiÅŸtir.

Aristoteles daha sonra teleolojik (erekbilimci) nedensellik görüşü ile çok etkili olacak olsa da, cansız dünya söz konusu olduğunda modern dünya ile beraber geçersiz hale gelmiştir. Atomcuların mekanik nedensellik ilkesi ise hale geçerliliğini sürdürmektedir.

Pythagoras ve Empedokles’in daha önce iÅŸaret edeceÄŸi gibi varlıkların niteliksel farkının niceliksel olabileceÄŸi görüşü atomcular tarafından daha kuvvetli bir ÅŸekilde ortaya konmuÅŸtur. Varlıkların yapıtaşı olan atomlar, ÅŸekil haricinde niteliksizdir. Varlıklar nicelik sonucunda farklılıklaÅŸmaktadırlar.

Demokritos’un sonsuz sayıda evren görüşü de günümüze kadar güncelliÄŸini koruyacak orjinal bir görüştür.

 

Biyolojileri

Atomcular, hayvanların ve insanların nasıl meydana geldiÄŸi konusunda özel bir görüşleri olduÄŸuna iliÅŸkin elimizde pek bilgi yoktur. Ancak onların mekanik nedensellik anlayışları bize bazı ÅŸeyler anlatabilir. Leukippos’a atfedilen meÅŸhur söz de erekselliÄŸi deÄŸil nedenselliÄŸi açıkca ortaya koyar.

«Hiçbir ÅŸey rastlantıyla meydana gelmez. Her ÅŸeyin bir nedeni ve zorunluluÄŸu vardır.»

Buradaki «neden» (hatta logos) çok açıktır ki mekanik olan nedendir. Yani kabaca, atomların çarpışması, etkileÅŸmesi gibi fiziksel süreçlerdir. Aristoteles de zaten bu yaklaşımdan büyük hayal kırıklığına uÄŸramıştır. Aristoteles eleÅŸtirisinde ÅŸu benzetmeyi yapar: Mitolojik mucit Dadalus, Afrodit’in hareket eden bir heykelini yapar. Bu heykelin hareket etmesi için içine cıva konulmuÅŸtur diye açıklanır bu durum. Demokritos da aynı cıva atomları gibi, ruh atomları sayesinde insanı hareket ettirir.

Demokritos insanı hareketi dışında da tüm düşünce ve irade faaliyetlerini de mekanik yasalara dayandırdığını rahatlıkla düşünebiliriz. Burada eksik kalan bu fikrini açıklamayı denememiş olmasıdır. Örneğin Empedokles bunu denemiştir.

 

Psikolojileri 

Demokritos’a göre ruh yuvarlak ve en hareketli olan ateÅŸ atomlarından meydana gelmiÅŸtir. Ä°ÅŸte bu hareketlilik de vücudun hareket kaynağıdır. AteÅŸ o kadar ince olmalıdır ki vücüdun her noktasına nüfuz edebilmeli, her yerini canlı ve hereketli kılabilmelidir. Havada da ateÅŸ atomları bulunur ve teneffüs esnasında ruh bu ateÅŸ atomlarından beslenir. Ruh beslenemediÄŸinde ölüm meydana gelir. Görüldüğü gibi Demokritos’un ruhu da tamamen materyalisttir.

Bilgi edinmek ruhun en önemli etkinliÄŸidir. Bu süreç de tamamen mekanisttir. DiÄŸer doÄŸa olayları gibi atomların etkileÅŸimi ile alakalıdır. Algılanacak cisimden akıntılar çıkar ve duyu organlarına çarparlar. Böylelikle duyu organlarında birer imge oluÅŸmuÅŸ olur. Ancak bu imge sadece algılanın yapısına deÄŸil, aynı zamanda algılayanın da yapısına da baÄŸlıdır. Åžekerin tatlılık vermesi, biberin acılık vermesi kendi yapıları kadar dil organının yapısına da baÄŸlıdır. Öyleyse algılayanın yapısına göre duyum deÄŸiÅŸmektedir. Öyleyse duyuların nesnelliÄŸinden bahsedemeyiz. Buradan Protagoras’ın «her ÅŸeyin ölçüsü insandır.» görüşüne gidilebilse de Demokritos’un bakışı bu deÄŸildir. Anladığımız kadarıyla, o algıların sanı olduÄŸunu kabul etse de tüm insanların ortak sanısıdır. Bu aslında çoÄŸu durumda gerçek hayatta geçerlidir. Åžiddetlerini karşılaÅŸtırma ÅŸansımız olmasa da, acı biberi tüm insanlar acı olarak algılarlar. Renklerin algılanışı açısından insanların büyük kısmında bir ortaklık vardır.

Demokritos açıktır ki duyusal olan ile aklı veya düşünceyi de birbirinden ayırır. Ancak aklın işleyişini de aynı şu ana kadar her şeyi atomlarla mekanist bir şekilde açıkladığı gibi açıklaması gerekir. Bu konuda elimizde yeterince bilgi bulunmamakla beraber bazı çıkarımlarda bulunabiliriz. Demokritos aklı, duyusal algılardan çıkarım yapabilen bir yeti olarak tasarlamış olabilir. Fakat eğer duyular birer sanı ise, akıl sanılardan nasıl olur da doğru çıkarımlar yapabilir? Bu çıkarımlar da aynı şekilde güvenilmez olmayacak mıdır?

Duyulardan bağımsız salt spekülatif bir akıl Demokritos tarafından açıklanamaz. Böyle bir aklın kaynağı olamaz. Öyleyse mümkün mertebe duyulara dayanmak ve ona göre akıl yürütme yapmakdurumunda olduğumuzu kabul etmek zorunda kalmaktayız. Bu gerçekten de çok iyi bir açıklama gibi durmamaktadır.

Demokritos’un kuramına ve diÄŸer tüm materyalist ve mekanist düşünce kuramlarına yapılabilecek itirazlar vardır. Artık biliyoruz ki her türlü algı ve düşünce sinir sistemimizde meydana gelen fiziksel-kimyasal olayların sonucudur. DiÄŸer taraftan bizim algımızla, sinir sistemimizde meydana gelen ÅŸey aynı ÅŸey deÄŸildir. Örnek olarak ÅŸekerli bir kurabiye yediÄŸimizde algıladığımız tatlı hissini aynı anda beynimizi inceleyen bir bilim adamı görmeyecektir. Sadece bazı beyin fonksiyonları görecektir. Makinist materyalist bazen bu iki durumu özdeÅŸ gibi kabul ederek aşırı indirgeyici bir tutum sergilemektedir. Halbuki bilim ne kadar ilerlese de bu aradaki uçurum hala devam etmektedir.

 

Demokritos'un Ahlak Anlayışı

Demokritos’un ruha, bedene nazaran daha büyük bir ehemmiyet verdiÄŸini biliyoruz. Ancak hiçbir zaman bedeni tamamen göz ardı eden çileci bir bakışa sahip olmadığını, ahlakının da büyük oranda materyalist anlayışına uygun düştüğünü söyleyebiliriz.

Demokritos’un ahlakının en önemli özelliÄŸi akılcılığa ve ölçülülüğe önem veriyor olmasıdır. Epikürosçuların zıttına hazzın sırf haz olduÄŸu için iyi olduÄŸuna inanmaz. «Her haz peÅŸinden koÅŸmaya layık deÄŸildir.» görüşündedir. DiÄŸer taraftan hazzın kötü olduÄŸu düşüncesinde de deÄŸildir. Ahlaki olarak güzel olan hazların iyi olduÄŸunu söyler. Bu ayrımı yapmak için de akla büyük iÅŸ düşer. Davranışlarımızı sadece haz ve acı duyumlarına göre ayarlarsak ancak deli olabiliriz. Ä°nsan aklıyla kendisi için doÄŸru olanı aramalıdır. Peki nedir insan için doÄŸru olan.

Anladığımız kadarıyla Demokritos’a göre doÄŸru olan en yararlı olandır. Demokritos geçici olarak deÄŸil de daha uzun vadeli bir yarardan bahsetmektedir ki bu da galiba ruhun huzurudur. Bu gelip geçici bir hoÅŸnutluk deÄŸil sürekli bir huzur ve dinginlik halidir. Bu da ancak doÄŸru düşünce ve doÄŸru eylemle mümkündür. Buradan da en üstün erdem olarak gördüğü ölçülülüğe geçebiliriz. Ölçülü insan doÄŸanın çizdiÄŸi sınırları aÅŸmaz, gücü dahilinde olmayan ÅŸeyleri elde etmeye çalışmaz.

Son olarak Demokritos’un kadere inanmadığını ve mutluluÄŸun kaynağını kend içimizde aramamız gerektiÄŸini söyleyebiliriz. AÅŸağıdaki fragmanı bu düşüncesini güzel bir ÅŸekilde açıklamaktadır.

«Talih büyük ama kalıcı olmayan armaÄŸanlar bahÅŸeder, buna karşılık doÄŸa kendisine yeter, bu yüzden o daha büyük ve umuda baÄŸlı olana karşı az ve kalıcı olanla zafer kazanır.»

Ek - Gülen Filozof

Diogenes Laertius, Demokritos’un basit, mütevazi ve etrafında olap bitene ilgisiz bir ÅŸekilde, sadece çalışmalarına odaklanarak yaÅŸadığını bildirmiÅŸtir. Bir hikayeye göre daha az rahatsız edilebilmek için kendisini kör etmiÅŸtir.

Hep neşeli ve olayları şakaya alabildiğinden sürekli güler ama aslında insanların ahmaklığına gülmektedir diye kabul edilmiştir.

Gülen Filozof olması onu insanların durumunun umutsuz olmasına üzülen, Ağlayan Filozof Herakleitos ile karşı karşıya konmasına sebebiyet vermiştir.

Rembrandt'in Demokritos olarak Genç Rembrandt tablosu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder