insan ayarlı

4 Şubat 2019 Pazartesi

Platon - 2

Bu kısımda Platon'un varlık, ruh ve erdem anlayışları açıklanmaya çalışılmıştır. Siyaset ve sanat anlayışı bir sonraki kısımda verilecektir.

Platon'un varlık, ruh ve erdem anlayışlarının birbirlerinden çok ayrı olmadığını bu yazıda görebileceksiniz.

Varlık Anlayışı

Platon geliştirmiş olduğu idealar fikri, varlık anlayışının temelidir. Gördüğümüz her şey, ideaların kopyası, görüntüsü ya da gölgesidir. Burada sıkça verilen örnek dairedir. Dünyada değişik ebatlarda / özelliklerde dairelerden bahsedebiliriz ancak bunların hepsi ideal dairenin sadece bir kopyasıdır. Dünyadaki daireler hiç bir zaman kusursuz olamaz. Çok yakından baktığımızda ufak tefek pürüzleri vardır ya da eğrilikleri sabit açıda değildir vb. Unutmamalıyız ki o zamana kadar maddenin varlığını gerçek kabul eden doğa filozoflarından sonra bu Yunan felsefesi için büyük bir farklılıktır.


İdealar Kuramı, bilginin göreli olduğunu iddia eden rölativist ve septik sofistlere karşı üretilmiş gibi duruyordu çünkü bilginin kaynağının görünen dünyada değil de, idealar dünyasında olduğunu öne sürüyordu. İdealar dünyasındaki bilgi, mutlak bilgi olmaktaydı. Ancak bu kuramın tek amacı bu değildi. İdealar bir çok etik ve metafizik konuya çözüm getirmeyi amaçlıyordu.

Platon ilk olarak bir takım ahlaki normları sağlam bir zemin üzerine oturtmayı hedefledi. Sofistlerin göreceli ahlak anlayışından son derece rahatsız oluyordu. Ona göre ahlak mutlak ve zamandan bağımsız olmalıydı. Bu da yine ahlaki idealar ile mümkün olabilmekteydi. Aslında ahlak ile ilgili bu görüş Sokrates'in ağzından diyaloglarında bir çok yerde dile getirilmiştir. İdea anlayışı ise kısmen Sokrates üzerinden kısmen diğer diyaloglarda anlatılmıştır.

Platon üç temel felsefe meselesi olan epistemoloji, etik ve metafiziği tek bir kuram ile ele almıştır. Epistemeloji bu kuramın temelidir. Ahlaki idealar ile de ahlak felsefesini temellendirir.

Hakiki varlığın doğası da Platon'un bu kuramıyla izah edilmiştir. İçinde yaşadığımız dünya fenomenler dünyasıdır. Bu dünya gelişi güzel bir şekilde meydana gelmemiştir ve doğada her şeyin işleyişinde bir düzen vardır. Aksı takdirde Gorgias'ın mutlak nihilistliği bir gerçeklik haline gelecektir. Buradaki nüans, bu düzenin maddesel bir ilke ile açıklanamayacağı anlayışıdır. Bileşik olanın basit olanı kusurlu olanın kusursuz olanı gerektirmesi gibi maddi olan da soyut olanı gerektirir. Daha geneli fenomenler ideaları gerektirir. İdealar indirgenemez, bölünemez gerçeklikerdir ve aklımıza gelecek tüm varlıklar ancak idealar ile var olabilmektedir. Sadece idealardan oluşan bir alem hayal etmek mümkündür ancak idealar olmadan bir fenomenler dünyası düşünülemez.

Önemli olan tek bir soru vardır: Nizami bir alemin var olmasının sebebi nedir? Platon bu sorunun cevabını ideaları bir konsepte çevirerek veremeyeceğini biliyordu. Platon'un olgunluk zamanında geliştirdiği epistemeloji ve ontoloji temelli teorisi bu soru içindir. "Varlığa ulaşılmadan, hakikate ulaşılamaz. Bu teorisi elbetteki Parmenides çıkışlıdır.

Fenomenler olmadan idealar dünyası tasarlanabilir ancak tersi mümkün değildir. O halde idealar olmadan bilgiden bahsetmek de mümkün değildir. Bilgi sadece felsefi bilgi yani episteme'dir. Episteme ise daha önce bahsedildiği gibi zamandan ve durumdan bağımsız doğru olması gerekir. Bu da zaten idealar bilgisidir. İdealar bir bilgi biçimi değil gerçek bir varoluştur, bir kavram değil varoluşun özüdür.

Tartışma soyut idealarda daha karmaşık hale gelir. Cesaret ideası tam anlamıyla cesarete karşılık gelir. Onu açıklayan bir kavram değil doğrudan o'dur. Bu idea sayesinde başka şeyleri cesur diye tanımlamamız mümkün olabilir. Aristoteles tözle tümelin karıştırıldığı gerekçesiyle bu görüşe karşı çıkar. (değişmez gerçeklik olan töz ile herşeyi kapsamak durumunda olan tümel)

İdeların zamandan bağımsız ve yok edilemez olmasına bilinen bir örnek verilir. Güzel bir kadın güzellik ideasının bir kopyasıdır. Biz onun güzel olduğunu, güzellik ideasınından haberdar olduğumuz için algılayabiliriz. Bu kadın öldüğünde ve güzelliği unutulduğunda, güzellik ideası bir şey kaybetmez.

Güzellik ideası:
* Zamandan bağımsızdır, her zaman vardır. Bazen güzel, başka zamanda güzel olmaması düşünülemez.
* Ezeli ve ebedidir. Ne varlığa gelir, ne de yok olup gider.
* Sabittir. Ne büyür, ne de küçülür
* Bir parçasıyla güzelken başka bir parçasıyla güzel olmaması söz konusu olamaz. Bir bütün olarak güzeldir.
* Herkes için güzeldir. Birisi güzel bulurken, başkasının güzel bulmaması söz konusu olamaz.

Yani fenomenler için bir çok koşul varken, idealar tüm koşullardan bağımsızdır.

İdeların bir çok çeşidi olabilir. Ahlaki değer ideaları, estetik idealar, ilişkilerin ideaları (eşitlik, benzerlik gibi), doğal nesnelerin ideaları (ağaç, kaya gibi), nitelik ideaları (mavilik, yuvarlaklık gibi)...

İnsanlar idealar kavramıyla karşılaştıklarında, doğal olarak onların bir yerde varolduklarını düşünürler. Aslında idealar maddi olmayan gerçekliklerdir. Uzayda ve zamanda bir yer kaplamazlar. Fenomenlerden ayrı bir varoluşa sahip olmaları, onları tamamen bağımsız hale getirir.

Platon yukarıdaki mevzuları uzun uzun anlatmamıştır ancak bazı göndermeler yapmıştır. Mesela ruh, bir bedenin parçası olmadan önce idealarla tanışır. Başka bir yerde Demiurgos'un (Demiurge ya da Akl-ı Faal, alemi yaratmaktan ziyada biçimlendiren zanaatkar Tanrı) maddelere şekil verirken, ideaları baz aldığından bahseder.

Platon'un diğer ilgi çekici tespiti insanlar arasındaki konuşma (monolog ya da sohbet) ile alakalıdır. Bu konuşmalar aslında ideaların bir araya gelmesi ve karışmasından başka bir şey değildir. Konuşmalar tamemen soyut olarak gerçekleşir. Bütün konuşmalar özler ya da kavramlar çerçevesinde şekillenir. Gündelik şeylerden bahsedilse bile her şey yine de idealara bağlanacaktır. Örneğin bir meyve ideası, üzüm ideasının içinde zaten bulunabilir. Üzümden başka daha bir çok meyve daha meyve ideasının altında vardır. İdealar, birbirlerine bağlanabilimektedirler öyleyse. İdealar kendilerinden bir şey yitirmeden karışabilmektedirler. Meyve ideasının, üzüm ideasının içinde bulunabilmesi, bilgi açısından bir hiyerarşi olduğunu gösterir. Hiyerarşinin tabanında duyularla hissedilen nesnelere en yakın ancak en az tümel olanlar vardır (siyah bursa üzümü gibi). Hiyerarşinin tepesine gidildikçe, bilginin kapsamı ve soyutlaşma artar (yiyecek gibi). Hiyerarşinin en tepesi, en geniş bilgiyi içerdiği gibi aynı zamanda en soyut olandır.

Bütün bunlara rağmen hala en temel konu açıkta kalmış gibi durmaktadır. Epistemelojik sorun; İdeaları nasıl bilmekteyiz? Platon'un sofistlerin rölativizmini - herşeyin ölçüsü insandır - bertaraf etmesi gerekmekteydi. Platon üç ayrı tür bilme olduğunu söyler.

Bu bilmenin birincisi "priori" bilmesidir. Priori önsel demektir ve felsefede deneysel olmayan bilgi anlamına gelir. Bu bilgi deney ile ispatlanamaz ve genel olarak metafizik bilgiyi işaret eder. "Benzerinin benzerini bildiği" ilkesi dikkate alınırsa ruh ile idealar arasında bir benzerlik düşünülebilir. Buradan ruhun ideaları bilebileceği sonucuna varılır. Bu bilgi zaten bizde mevcuttur ancak bir şekilde hatırlamamız gerekir. Ruh, bu bilgiyi dünyaya gelmeden önce almıştır.

İkinci bilme türü "diyalektik" bilmedir. Diyalektik farklı idealardaki ilişkileri keşfetmeye ve idealar bilgisine ulaşmaya yarar.

Üçüncü bilme türü ise aşk yani "eros" ile elde edilen bilmedir. (Bu konuda çelişkili fikirlerle karşılaştığım ve konuyu tam anlayamadığım için fazla bir bilgi henüz veremiyorum. Eğer güvenilir kaynaklar bulabilirsem bu bölümü değiştirebilirim.)

Sofistlerin rölativizmine karşı çıkmak, aynı zamanda etik bir gereklilikti. Platon, etik değerlerin göreceli olmasını kesinlikle kabul edemiyordu. Buradaki mantık da üstte anlatılanlarla aslında tamamen aynıdır. İnsan bir şekilde gözlenen şeylerle aldanabiliyorsa, ahlaki kavrayışlarla da yanlış yola sürüklenmesi çok muhtemeldir. O halde insanın etik konularda da yanılgıya düşmemesi için, sahip olması gereken bilgi ideaların bilgisidir. Sofistlerin evrensel ahlaki normların olmadığı görüşü Platon için kabul edilemezdi. Sokrates'ten bildiğimiz "erdem bilgidir" görüşünü devam ettirdi ve bunu ruh-erdem ilişkisiyle açıkladı.

Ruh Anlayışı

Ruh geçiçi dünyaya değil de, ebedi dünyaya bağlıdır. İşte bu Platon'un Pisagorcu öğretinin devamı olan anlayışıdır. Yine de ruhun gerçekliğini ve sonsuzluğunu net bir şekilde dile getiren ilk kişi Sokrates'tir (Platon diyaloglarına göre) diyebiliriz. Platon'un katkısı ise, buna bilimsel temeller geliştirmeye çalışmış olmasıdır.

Platon'a göre ruh idealar aleminden inip bir bedene konmuştur. Bunun sebebi de nesneler alemini yakından tanımaktır. Tanrı her açıdan ruhu bedenden üstün yaratmıştır. Ruh bedenden önce de sonra da varolmalıdır.


Phaedrus diyaloğunda Platon ruhu şu hikaye ile anlatır. Ruh biri siyah, diğeri beyaz olmak üzere iki kanatlı at tarafından çekilen bir at arabasıdır. Beyaz at uysal ve her zaman sürücüsünü dinleyen bir attır. Siyah olan ise hırçındır ve sürücünün talimatlarını yerine getirmez. At arabasını idare edebilenler, tanrılarla beraber gökyüzünün en üst seviyesine ulaşıp ideaları görebilirler. Bu idealar sayesinde güçlenirler ve tekrar dünyaya dönerler. Ruhunu doğru bir lekilde yöneten insan hakikat bilgisine ulaşabilecektir. Bu hikaye, At Arabası Benzetmesi (Chariot Allegory) olarak bilinir. Burada sürücü, ruhun akıl kısmını temsil etmektedir. Bunu ruhun parçalarını incelediğimizde daha iyi anlayabiliriz.

Devlet'in dördüncü kısmında ruh ile devlet arasındaki benzerlikten yola çıkılarak ruhun tek parçadan mı yoksa parçalardan mı oluştuğu sorusuna yanıt aranır. Sokrates'in ağzından ruhun tek parçadan oluşmuş olamayacağı, çünkü tek parça olanın aynı anda bir şeyi hem yapmasının hem de yapamamasının mümkün olamayacağı dile getirilir. Buna mantıkta çelişmezlik ilkesi diyebiliriz. "A, B'dir" ve "A, B değildir" aynı anda doğru olamaz. Fakat insanlar aynı anda birbiriyle çelişkili şeyler yapabilirler ya da isteyebilirler. Örneğin canımız çok yemek isterken, bir yandan da sağlığımızı düşünerek bunu isteyemeyiz. Ya da bir insan cesedine merak ettiğimiz için bakmak isterken, aynı zaman kötü etkileneceğimiz için bakmak istemeyebiliriz. Bu karşıtlıklar ruhun müstakil parçaları tarafından yönetiliyor olmalıdır.

Platon ruhu üç parçaya ayırmaktadır.

1) Akıl - At arabasını süren
2) Tin - Hedefe giden beyaz at
3) İştah - Serbest bırakılırsa hedeften şaşan siyah at

Platon'un üç parçalı ruh anlayışı Sokrates'inkinin oldukça geliştirilmiş bir modelidir. Platon'un ruh anlayaşının temelinde bir iç çatışma durumu vardır. Akıl dışılığın da bu ruhta yeri vardır. Oysa Sokrates akıl dışı bir şey ile ilgilenmemişti.


İnsan bir değer yargısına sahip olma bunu bilincli bir sekilde değerlendirme enine boyuna düşünme gibi eğilimlere sahiptir. Bu ruhun akıl parçasıdır. İkinci olarak, insanın eyleme geçmek isteyen atılgan bir parçası vardır. Bu da tinin etkinliğidir. Maddi arzular ise iştahın etkinlik alanıdır. İştah kısmının amacı sadece tatmindir. Daha büyük bir iyiliği kavrayabilecek durumda değildir.

Üç parçalı ruhta akıl ve iştah birbirine karşıt yönelimleri ifade eder. Platon ruhun en üstün parçasını iştah ile karşı karşıya getirir. Ancak akıl bir bütün olarak iyiyi kavrayabilecektir. Bu ikilem insanın içindeki ahlaki mücadelenin de kaynağıdır. İnsanın içinde kendini maddi dünyaya yönlendiren bir güç olduğu gibi maneviyata yönlendiren de bir güç vardır. Bunlardan biri üstün gelirse tek yönlü yaşayan bir insan ortaya çıkar.

Erdem Anlayışı

Erdem anlayışı doğrudan üç parçalı ruh anlayışına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Erdemden ancak ruhun parçalarının işlevlerine uygun olarak ahenk içinde olması durumunda var olabileceğinden bahseder. Ruhun parçalarının görevleri şöyledir.

Akıl: Bilmek
Tin: Mücadele etmek
İştah: Fiziki tatminlerde aşırıya kaçmayıp ölçülü olmak.

Erdem bir bütün olarak ele alındığında ruhun gerçek iyiliğini düşünmek demektir. O halde akıl eğer ruhun diğer parçalarına hakim olarak onları iyi yönetiyorsa o kişi bilgedir. O insan ruhun tinsel parçası akıl ile uyum içerisindeyse ve neden korkulup korkulmayacağını biliyorsa cesurdur. Ruhun her parçasının kendi görevini yapması en temel erdem olan adalet anlamına gelir.

Platon'un erdem anlayışı çok nettir ki insanın çok çeşitli işlevlerinin bir ahenk içinde olması olarak anlaşılmaktadır.

İnsanın nihai hedefi ahlaki açıdan mutluluğa ulaşmaktır. Platon bunu anlatmak için tıp-etik benzetmesine başvurur. Bedenin sağlıklı olması, tüm organların teker teker görevlerini iyi ve aynı zamanda birbirleriyle ahenkli bir şekilde yapmaları anlamına gelir. Örneğin kalp atması gereken hızdan ne hızlı, ne de yavaş atar. Bu organların herhangi birindeki bir aksaklık, diğer organların da sağlığını bozar. Ruhun sağlığı da mutluluktur. Sağlığın yani mutuluğun elde edilebilmesi için tüm erdemlerin - insanın bilge, cesur ve ölçülü olması - elde edilmesi gerekir. Bu durum en yüksek erdem olan adalettir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder