Bu bölümde Platon'un İdeal Devlet ve Sanat anlayışı anlatılmaya çalışılmıştır.
--- ---
Yönetme konusunda hükümdarları en isteksiz olan devletler her zaman en iyisidir ve en sessiz biçimde yönetilir; buna en hevesli olanların devleti ise en kötüsüdür.
İdeal Devlet
Platon'un siyaset felsefesi ilginç bir şekilde ruh ile devletin otoritesi arasında bir benzerlik üzerine kuruludur. Bu sonuca nasıl varıldığı ilk başta anlaşılmaz hatta biraz saçma da gelebilir. Ruh en temel gerçeklik olduğuna göre, tüm toplumsal olgular ruhların görünüşü ya da gölgeleridir. Devlet ise elle tutulur gözle görülür bir madde ya da toprak parçası değil içindeki insanlardan oluşan bir birlikteliktir. Bütün kurumlar insanların ruhunun dışavurumundan ibarettir.
Platon'un devlet üzerine bu tür düşüncelere sürüklenmesinin sebebi mevcut düzenden umudunu tamamen yitirmiş olmasıdır. Yunan toplumunu yanlış değerlerin peşine düşmüş bir toplum olarak görmektedir ve bu durumu düzeltmesi gereken yasalar da yöneticiler tarafından maksatlı bir şekilde etkisizleştirilmiştir. Platon bu sebepten radikal bir değişiklikten başka bir yolun sorunu çözmeyeceğini belirtmiştir.
İnsan ruhu daha önce anlatıldığ gibi nasıl üç parçaysa, devlet de üç ayrı işleyişe sahip olmalıdır. Ancak bunu yaparken herhangi bir tarihsel sürece atıfta bulunmaz. Onunkisi psikolojik - teorik bir yöntemdir.
Ona göre devlet de üç sınıfa bölünmelidir - yöneticiler, koruyucular ve çiftçiler. Devletin ana üç işlevi yönetim, korunma ve tedariktir. Her sınıf kendi görevini layıkıyla yerine getirmelidir. Böylelikle yönetici vasıflarına sahip birinin tedarikçilik yapması engellendiği kadar yönetim becerisi olmayanların da yönetici olması engellenmiş olur. Açıktır ki Platon yönetici ve koruyucu sınıf ile ilgilenmiştir. Bu iki sınıfın görevini tam manasıyla yapamabilmesi için mükemmel bir eğitim sistemi tasarlar. Ayrıca yöneticilere ve koruyucula mülkiyet hakkı tanımaz. Böylelikle onların zihinlerinin herhangi bir maddi mevzu ile meşgul olmasına izin vermez. Bu iki sınıf her zaman toplumun çıkarlarını düşünmek zorundadır. Böyle işinin ehli sınıfların olması uzmanlaşma ilkesi olarak adlandırılabilir. Bu ilke adaletin tesisinin yanı sıra devletteki birliğin sağlanmasında da önemli rol oynar. Yönetim görevi sadece yönetmek için eğitilmiş sınıfa verilmiştir. Böylelikle geçmişte karşılaşılan iktidar mücadelelerinin ortadan kalkacağına inanır. Platon'a göre uzmanlaşma ilkesi her sınıf kendi sınırları içinde kalarak sadece kendi işine yoğunlaşırsa diğer sınıflarla çatışma olmayacaktır.
İdeal Devlet'te Tedarikçilik
Toplumun oluşumunun temelini uzmanlaşma ve iş bölümüne dayandırmak İdeal Devlet'in ekonomik yapısının da baz noktasıdır. İnsan ruhunda iştaha tekabül eden kısım da ekonomik yapının temelini oluşturan kısım olmalıdır. Çünkü devletin bağlayıcı gücü insanların ihtiyaçlarıdır ve bu yemek, barınma ve giyinme gibi ihtiyaçlar ancak iş bölümü sayesinde tam olarak karşılanabilir. Her bireyin tek başına diğer bireylerin ihtiyaç duyacağı bir şeyi temin edebilmesi ancak başkaları tarafından temin edilebilecek bir çok şeye ihtiyaç duymaları, ürünlerin değiş-tokuşunu içeren iş bölümü anlamına gelir. Uzmanlaşma ürünlerin kaliteli olmasını sağlayacaktır. Devlet başlangıç olarak kendi kendine yetebilen bir ekonomik yapıya sahip olacaktır. Bu uzmanlaşma fikri neden devlet yönetiminde de geçerli olmasın? Yunan toplumu uzun zamandır bireycilikten ve acımasız rekabetten artık kurtulmalıdır.
İdeal Devlet'te Askerlik
Daha önce de açıklandığı gibi diğer bir gerekli sınıf asker sınıfıdır. Bunun sebebi son derece basittir. Devlet'in vatandaşlarının korunmaya ihtiyaçları vardır. Ruhun tin parçası ile bu sınıf arasında benzerlik kurar Platon. Uzmanlaşma ilkesi elbette bu sınıf için de geçerlidir. Savaşmak çok zahmetli bir iştir ve iyi eğitimliler ve yetenekliler tarafından icra edilmelidir. Askerler devletin koruyucusu olduğuna göre de adaletin de dostudurlar. Platon koruyucuları bekçi köpeklerine benzetir. Koruduğu yerden olanlara nazik ama dışardan gelenlere karşı acımasızdırlar. Yani belli bir bilgelik sahibidirler ancak baskın ruh parçası tindir.
İdeal Devlet'te Yöneticilik
Ruhun akli parçasına karşılık gelen sınıf yönetici sınıfıdır ve yöneticiler devletin mantıksal unsurudur. Bu sınıf, akıl unsurunun tam anlamıyla tek hakim olduğu bilge filozof yönetici sınıftır. Yöneticiler gerçekten de kendi iyiliğini devletin iyiliği yanında hiç dikkate almayan, genelin refahını her şeyden üstün tutan kimseler olmalıdır.
Platon son derece devletçi bir filozof gibi görünebilir ancak onun için bile devletin kendi başına bir var oluş sebebi olamaz. Devlet hiç bir bireye menfaat temin etmek için varolamaz; onun özüyle çelişir. Platonik devlet anlayışında, yöneticilik tıpki bir sanat gibi icra edilir. Akil devletin yurttaşlarını birbirlerini sevmelerini öğreterek de bir arada tutmuş olur. Saf akıl yöneticilerin gerçek iyinin ne olduğunu bilmelerini sağlar ve bu bilgi devlete büyük bir aşkla bağlanmalarını sağlar. Bu aşk onun doğru hizmeti vermesinin yoludur.
Elbetteki yöneticiler de uzmanlaşma ilkesine sadık kalınarak seçilir ve bu filozof yöneticiler için kapsamlı bir eğitim planlar. Platon onları bir de sınava tabi tutar. Bu sınavdan ortaya çıkacak sonuç adayın Adalat, Ölçülülük, Güzellik ve en önemlisi İyi idealarının filozof yönetici tarafından bilinip bilinmediğini ortaya çıkartacaktır. Bu biliş muhakkaktır ki varlığın yapısını ve bütün eylemlerin amacını kavramasını sağlayıp yöneticilik görevini en iyi şekilde yapması sağlamak içindir. İnsan ruhu ancak akıl tarafından daha yüksek bir amaca ulaşmak için yönetildiğinde bir yetkinliğe ulaşabilir. Benzer şekilde devlet de felsefi akıl tarafından yönetilince adil bir devlet olabilir.
Platon'un devleti aşağıdaki gibi olmaktadır:
- Filozof Kral tarafından yönetilir.
- Otokrasidir yani yönetici bütün siyasi yetkileri elinde bulundurur. Halk için iyi olan şeyleri dayatır ama aynı zamanda halkın sorunlarını çözmeyi de görev edinir.
- Komunisttir. Platon'un sınıflarını uzmanlık sınıfları olarak düşünmek gerekir.
- Sınıflar arası birlik vardır.
Bu düzen aşırı ayrılıkçı bir kast sistemi olarak tasarlandığı için çok tenkit edilebilir. Yöneten ile yönetilen arasındaki mesafeleri ayıran bu sistem özgürlükleri de büyük oranda ortadan kaldırmaktadır. Platon,un bu sonuca varmasındaki sebep insan ruhunu ayrılıkçı bir şekilde ele almasından ve bunu devlete uygulamasından kaynaklanır. Aksi şekilde eğer ruhu bölünmüş değil de tam bir birlik olarak ele alsaydı, tek tek her bireyin yani toplumun iradesinin hakim olduğu bir devlet tasarlayabilirdi.
İyi ideası güzel ve doğru olan her şeyin evrensel faili, ışığın ve bu görünür dünyadaki ışığın tanrısının anası ve düşüncedeki akıl ve hakikatin dolaysız kaynağıdır... Hem kamusal hem özel yaşamında akla uygun davranacak olanın gözlerini üzerinden ayırmaması şart olan kudrettir bu.
Sanat Anlayışı
Platon'un sanat hakkındaki görüşleri bilinen en eski sanat kuramıdır ve de çokça eleştirilebilecek bir bakış açısına sahiptir. Platon'a göre sanat sadece doğayı taklit etmektir. Bu anlayışa mimetik sanat anlayışı denir. Platon için kavramların tek değer ölçütü hakikate götürme kapasitesi olduğu için sanata bir ehemmiyet yüklemez. Bu da son derece doğaldır. Platon her şeyi zaten ideaların gölgesi olarak gördüğü için sanat gölgelerin de gölgesi olacaktır. Sanat insanı gerçeklikten daha da uzaklaştırmaktadır.
Platon özellikle şiir türlerinin olumsuz etkileri olduğuna karar verir ve şairlere devletinde herhangi bir yer ayırmaz. Buna dayanak olarak, şiirin insan ruhu üzerindeki etkisi ve dolayısıyla toplum üzerindeki etkisini gösterir. Şiir ruhun iştah kısmına hitap eder. Heyecana kapılan ruhta akıl devre dışı kalır.
Devlet eserinde Platon, mimesisi idealar ile beraber açıklamıştır. Ona göre mimesis gerçek olmayıp sadece bir şeyin imgesidir. Bütün mimesis uygulayıcılar yani sanatçılar bu imgelerin uygulayıcılarıdır. Bu imgeler bilgi sahibi birisinin eseri gibi dursa da aslında gerçekten tamamen uzaktır. İmge ortaya koymak, hiç bir gerçek bilgiye ihtiyaç duymaz. Ressam bir nesneye bakarak tabloda bir imge meydana getirir. Bu imge gerçeklikten ikinci derecede uzaktır.
--- ---
İlave not 1: Platon'a göre delilik
Platon Phaedrus diyaloğunda dört tür deliden bahseder.
1) Kahinler: Sadece deli gibi davrandıklarında kahinlerden kehanet elde edebiliriz. Kehanet akıllı bir insanın yapacağı iş değildir. Kahin'in bu yeteneği ilahi bir armağandır.
2) Falcı ve Büyücüler: Kahinlere benzer şekilde, bir kişinin geleceğini tahmin edebilen ya da geleceğine etki edebilen kişiler de delidirler.
3) Şairler: Şairler ince ruhlu kişilerdir ve delilik armağanı onlara verilebilir.
4) Aşıklar: Aşıkta hiç bir muhakeme yeteneği ortada kalmaz. Akıl tamamen ortadan kalkar.
İlave not 2: Atlantis
Atlantis, Platon'un Timaeus and Kritias diyaloglarında geçen okyanusun dibine batarak yok olan bir ada uygarlığıdır. Genellikle Platon'un kendi politik görüşlerini anlatmak için kullandığı bir hikaye olarak kabul edilir. Atlantis yaklaşık MÖ 9500 yılında Batı Avrupa ve Afrika'nın büyük kısmını fethedip, Atina'ya saldırmış ancak başarılı olamamıştır.
Kendi dönemine göre çok ileri, dünyaya hükmedebilecek güçte bir uygarlık olan Atlantis, Libya ve Asya'nın toplamından büyüktür. O zaman Platon'un asya anlayışı çok daha kısıtlı bir alanı kapsasa da bu adanın yine de çok büyük bir ada olması gerektiği aşikardır. Ülkenin başkenti bir mimari ve mühendislik harikasıdır ve ortasında altından dev bir Poseidon heykeli vardır. Teknolojik olarak üstün olan bir uygarlık olmasına karşın ahlaki açıdan yozlaşmıştır. Fethettiği yerlerdeki halkı köleleştirir. Bu kadar güçlü bir devleti, Platon'un ideal devlet yapısındaki Atinalıların erdemi yenmeyi başarır. Yunan tanrıları da Atlantis'i gözden çıkartırlar ve ada oktanusun dibini boylar.
Atlantis daha sonra çok popüler ve spekülatif bir hal almıştır. Kayıp ada ile alakalı bir çok hikaye yazılmış, uzaylılarla ilişkilendirilmiş, dizeler ve filmler çekilmiştir.
İlave not 3: Güneş Benzetmesi
Devlet eserinin altıncı kitabında Platon'un Güneş Benzetmesi'ne rastlanabilir. Bir diyalogda Sokrates iyiliğin tanımını yapamayacağını kabul eder. Bunun yerine "iyiliğin çocuğu" diye bir analoji ortaya koyar. İyiliğin çocuğu Güneş olmalıdır çünkü görme ve görülebilme sadece Güneş'in aydınlatmasının bir sonucudur. Güneşin her şeyi aydınlattığı gibi, iyilik de hakikati aydınlatır. Güneş hakikatin doğası ve bilgisinin metaforudur.
İnsanın görme duyusu eksiktir. Görecek gözümüz ve göreceğimiz nesneler var olsa da üçüncü bir etken olmadıkça görme gerçekleşemez. Bu üçüncü etken ışıktır. Bize doğal ışığı veren Güneş de bu dünyadaki iyiliğin kaynağıdır.
Öyleyse hakikatin doğası insanların sahip olduğu duyularla kavranılamaz. Organlardan ziyade zihnin görevidir hakikati anlamak. Gözler için Güneş ne ise, zihin için de iyilik odur. Gözün görme kabiliyeti güneşin ışığıyla mümkün olduğu gibi, ruhun bilme kabiliyeti iyiliğin hakikatiyle mümkün olur.
Güneş ışık ve görüşten üstün kabul edilmektedir. Benzer şekilde iyilik de bilgi ve hakikatten üstün kabul edilir. Sadece iyilik ile aydınlatılmış olanlar bilgi ve hakikate ulaşabilirler. İyilik bizim hakikati bilmemizi ve gerçek bilgiye ulaşmamızı sağlar. Neticede önemli olan iyiliğin kendisidir. Bütün hakikatler iyilik üzerine oturur.
İlave not 4: Platon'a göre felsefe ne olabilir?
Thales felsefenin başlangıcı kabul edilir. Platon onunla ilgili bir hikaye anlatılır. Thales bir gün gökyüzünü seyretmek için dışarı çıkar. Yanında da bir rivayete göre yaşlı bir kadın hizmetçi vardır. Thales gökyüzünü seyrederken, önündeki çukuru farketmez ve içine düşer. Kadın bunun üzerine Thales ile dalga geçer. "Önündeki çukuru göremiyorsun ama yıldızları görmeye çalışıyorsun." Platon, "Felsefe ile uğraşanlar bu gülünç duruma düşenler insanlardır." der. (yanda bu hikaye ile ilgili Ezop Masalları'ndan bir karikatür görülebilir) Hatta bazı kayıtlara göre Thales'in öğrencisi Anaksimenes'in Pisagor'a bir mektup yazdığından bahseder. Mektupta Thales'in gökyüzünü izlerken uçurumun kenarına geldiğini farketmediğini ve aşağıya düşerek öldüğünü ve Miletliler'in gök bilimcilerini kaybettiğini söyler. Unutmayalım ki Thales de politika ile uğraşmış ve daha sonra tamamen uzaklaşıp kendini tamamen doğayı incelemeye adamıştır. Anaksimenes mektubunda Pisagor'a yakınmaya devam eder. İyonya'dan ayrılmak ile ne kadar doğru bir karar verdiğini söyler. İyonya'da Medler ile olan savaş ihtimalinden ve savaş sonunda köle düşmekten bahseder. "Ben bu şartlardan nasıl gönlümden hala gök bilimci olmayı geçirebilirim?" Felsefe aslında bakmak demektir. Peki bu bakışlar ne arar? Tanrısalı arar. Tanrısal nedir? Başı sonu olmayan, tümel olan. Öyleyse felsefenin günlük siyaset ile politika ile çok net bir ayrımı vardır. Günlük politika veya ekonomi gibi bilimler geçici, değişken bilgilere dayanır. Herhangi bir felsefi değer göremeyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder