insan ayarlı

20 Nisan 2010 Salı

a.r.d.

Beş yaşında ve sakin.

Sekiz aylık kardeşinin başında anne gelinceye kadar beklemesi gerekiyor. Bu sorumluluk hissi nereden geliyor bilinmez. Bu kendisine benzemeyen renksiz suratlı bebek uyanabilir. Gerçi uyansa ne olacak? Ne yapabilir ki? Eve biri girse bu sırada ona karşı koyabilir mi? Önemli olan, nöbet yerinin kayıtsız şartsız terk edilmemesi. Onun kardeşi, kışlada rütbe olarak tek astı çünkü. Sahip çıkması lazım. Kardeşler sevilmez ya da kıskanılırmış ilk önce. O muhakkak seviyordu kardeşini. Pek de benzemiyorlardı hani, bu yeni eleman böyle sarı saçları sarı kaşlarıyla, kendi gür siyah saçlarına biraz tezattı şimdilik.

Kardeşine karşı günlük sorumluluklarını üşenmeden, sıkılmadan, şikayet etmeden yerine getirirdi ve bunu görevi benimsediğinden yapardı, anne-baba söylediği için değil. Yaşına göre suratı çok gülmese de, hep az konuşup, sakin yaşasa da nihayetinde o da bir çocuktu. Oyuncakları vardı, az sayıda ama uzun ömürlü, ufaklık oynama çağına gelince seve seve ona verdi oyuncaklarını. Ufaklığın olayı oyuncakları önce güzelce bir kırıp sonra oynamaktı. Buna da kızmazdı madem öyle seviyor, öyle oynasın.

Abi-kardeş arasında hiçbirşey iki tane olmadı, bir tane ikisine de hep yetti. Kırmızı kadife kıyafetleri vardı ikisinin çok benzer, onu beraber giydiler sonra abinin kadifeye dokunamama sorunu baş gösterdi de evdeki kadife koltuklar atıldı, şeftaliler hep soyularak yenildi.

Yan apartmanda adını şimdi ikisinin de hatırlayamadığı bir hergele vardı, bu hergele ufaklığı pataklayınca, abi de onu pataklardı.

Bir gün abi sokağa misket oynamaya çıkacakken, anne hava soğuk diye abiyle birlikte gitmek isteyen ufaklığa izin vermedi. Bunun üzerine ufaklığın yeri göğü birbirine katma girişimi, abinin "o zaman ben de çıkmıyım" kararıyla son buldu. Beraber evde misket oynadılar.

Sonra abi iyi bir okul kazandı, daha 11 yaşındayken yatılı okula gitti, ufaklık yalnız kaldı. Baba, ödül olarak Pinokyo bisiklete ilaveten bir de Commodore 64 aldı. Sadece haftasonları gelirdi abi, neler yaptığını anlatırdı. "Cağaloğlu" diye bir semt vardı, onların evinden iki otobüsle gidilirdi. Abi oraları gezmiş, iyice öğrenmiş. Sonra bir kere sinemaya gitmiş, kendisini de götürmeye söz verdi. Bilgisayarı kurarken anlattı bunları. Bilgisayarda hep kardeşin sevdiği oyunlar oynanırdı. Meğer Commodore 64'ler televizyonları bozarmış, televizyon ilk açıldığında 10 dakika görüntü abuk subuk gelirdi.

Baba bir gün portakal rengi Anadol araba aldı. Abi ile koşa koşa arabaya bakmaya indiler. Çok güzeldi! Baba rengine pembe demişti gerçi. Binde onüç eğimden daha dik yokuşları çıkamazdı portakal rengi Porşe'ye benzeyen Anadol.

Abi ortaokuldayken Almanya'ya geziye gitti ve gene gelmiş geçmiş en kıyak uzaktan kumandalı arabayı kardeşe aldı.

Yıllar böyle geçti, yine de değişen birşey yok, abi ufaklığı hala kolluyor. İnsanın arkasında abisi olması güzel. Keşke ufaklık da abilik yapabilse birilerine.

Abiler ve erkek kardeşler, bazen biraz mesafeli gibiymiş gibi olabilirler ama olsun. Nihayetinde en son kardeşler beraber kalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder