insan ayarlı

24 Temmuz 2010 Cumartesi

sizden korktuğumu mu zannediyorsunuz?

Geçmişe doğru daldı. Sınıf bugün -yani o gün- tenhaydı. Sadece 61 kişi gelmiş, epey bir çocuk bayram için aileleri ile memlekete gitmişler. Ne tatili bu böyle diye düşündü. Anaolu Liseleri Sınavı'na hazırlanmak gerekmiyor muydu? Gerçi sınıfta sadece 3 kişi bu sınava girecekti. O zamanlar hayatın gerçeği buydu demek. Kafasını kaldırıp arkadaki kocaman grafiğe baktı. Nedendir bilinmez öğrenci çocukların babalarının işlerinden grafik yapılmıştı. Büyük çoğunluk işçi, birazcık memur ve çiftçi var. Serbest Meslek: 1. O da babası oluyordu. Pek hoş karşılanmazdı "serbest meslek" tabiri. Yani esnaf aslında ama bakkal, manav gibi değil dese de tutturamazdı. Daha sonra sıradan oldu "Baban ne iş yapıyor?" sorusuna "Karanlık işler" demek. Hem güldürürdü, hem düşündürür...

Öğlenciydiler. Bir tümen asker kadar öğrenci her öğlen yer değiştirirdi. 5A, 5B, 5C, 5Ç, 5D,...5J'ye kadar gittiğini söylerler sınıfların. Her an bir vukuat, dövüş... Erkek öğretmenlerin öğrencileri sınıflara uçan tekme atarak soktukları olurdu. Bayan öğretmenler ellerinde cetvel olmadan dolaşmazdı, beyinden vurmakta üzerlerine yoktu. İlk o zamanlar düşünmüştü acaba kadınlar daha mı acımasız diye. Esas heyecanlı zamanlar okul çıkışı yaşanırdı. Eve gidiş güzergahında çok zorlu bir etap vardı. Burası çocukların akşam saatlerinde yaklaşmaya pek cesaret edemediği bir çocuk parkıydı ve efsane haline gelmiş Salatalık Çetesi'nin üyelerinin ön kesip zorla para almaları, iki sille, bir tekme atmaları olağan karşılanırdı. Birkaç kere dayak yemişti, Yanına sadece 1 simit ve 1 çilekli süt alacak kadar para verirdi annesi böylece akşam eve dönerken cebinde hiç para olmazdı.

Yaz tatillerinde sokakta günün 10 saatini geçiren tiplerdendi. Mahalle başlı başına bir dünyaydı onun için, iki sokak öteye gitmek bile çok değişik bir özgürlük hissi verirdi. Sokak serserilerinin değişik fraksiyonları ile karşılaşma şansıydı ayrca bu. Yazları tek olayı bisikletini kaçıranlarla, topunu patlatanlarla onur mücadeleleriydi. Sinirini kavga ile çıkartamazsa sol elinin işaret parmağını ısırırdı. Yıllarca o parmağı şiş gezdi. Mahalle maçlarının vazgeçilmez kalecisi, bisikletten düşme rekortmeni ama her zaman efendi, sessiz...

İlerde bu alışkanlıklar başına bela oldu. İyi olduğu kabul edilen bir Anadolu Lisesi kazandı ama bu uygunsuz alışkanlıklar neredeyse okuldan atılmasına kadar kendisini götürecekti. "Bu çocuğun psikolojik sorunları var." dediler. Burada tatlı tatlı konuşan güzel öğretmenler vardı, okulun koridorları hep temizdi, öğrenciler hep iyi ailelerdendi ama ... Rehber öğretmen "Çoçuğunuza yardım edelim." dedi. Babası "Yemişim rehber öğretmeni." dedi sadece. Medeniyetin bağrında olmak da zormuş. Mahalle böyle değildi, serseriler insanların gelececeği ve ekmeği ile oynamazlardı. Bu kadar karmaşık tanımlamalar yapmazlardı onun için.

Babası yıllarca bu olanları biraz mesafeli takip etti. Sanki eve kaşı gözü morarmış gelince biraz da memnun olurdu. "Sen de ona vurabildin mi?" diye sorardı bazen. "Kaç kişiydiler?" Hep sokakların öneminden bahseder. Ufak çocukları olan genç çiftlere tavsiyeler: Çoçuğa balık yağı yutturmak, zekasını ceviz yedirerek geliştirmek, 3 yaşında piyano kursuna göndermek... Sokağa çıkartın da biraz mikrop yutsun.

......

Bir basket maçı, işte o Salatalık Çetesi ve korku tüneli gibi park. Memleketten amca oğlu gelmişti. Abisiyle beraber üçü bir takım. Karşı taraf çeteden olduklarını iddia ediyor. Yanda da 7-8 seyirci var onlardan yana. Gerçi bu da biraz Beşiktaş'ın Çarşı'sı gibi. Herkes aidim diyor. Top onlara ait, mallarını riske atmadılar. Maç zaten gergin başladı, dirsek geçirmeler itişmeler derken amca oğlu da sertliğe artan bir sertlik ile karşılık verdi. Sözlü tartışmalar, atışmalar ama nedense bu Salatalıkcılar bir yandan da biraz çekiniyorlar.  Nihayetinde Salatalıkspor son sayıyı attı ve kazandı, top amca oğlunun önüne düştü. Topu eline alıp öyle bir vurdu ki ayağıyla ilerdeki evin bahçesinin dikenli tellerine çarpıp patladı. Biraz homurdanmalar oldu ama kimse üzerlerine yürümedi. Arkalarına bile bakmadan ağır adımlarla uzaklaştılar. Yolda "Bizi dövebilirlerdi." dedi amca oğluna. "Olsun."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder