insan ayarlı

25 Aralık 2014 Perşembe

Anaksimenes (Felsefe-006)

Anaksimandros’tan bir kuşak kadar gençtir (MÖ 585 – 528). Anaksimandros gibi «Doğa Üzerine» bir eser kaleme aldığı bilinmektedir, ancak sadece birkaç cümle günümüze kalmıştır. Anaksimenes’in kozmolojisi Anaksimandros’unkinden daha ilkeldir. Ona göre dünya havada yaprak gibi yüzmektedir. Güneş’in doğuşu batışı ile ilgili olarak da Thales’in modeline geri döner. İlk defa gezegenler ile yıldızlar arasında ayrım yaparak ay ve güneş tutulmalarına doğru açıklamalar getirerek ilerleme kaydetmiştir. Ay’ın Güneş’ten aldığı ışığı yansıttığını da söyler.

Güneş ve Ay’ı hava tarafından taşınan gezegenler gibi düşünürken, yıldızları kristal küreye çakılmış çiviler gibi modellediği düşünülmektedir. Bu daha sonra Aristoteles’te oradan da İslam Dünya’sında Batı’da devam eden astronomi öğretisinin başlangıcı olabilir. Ona göre gökkuşağı, güneş ışınlarının yoğunluğu fazla olan bir bulut üzerine düşmesi ve oradan yansımasıdır. Depremlerin meydana gelmesiyle ilgili de teorileri de vardır.

Hava arkhedir

Arkhe hava’dır. Yoğunlaşarak soğur, su olur, toprak olur, nihayetinde taş olur. Bu sonuca ulaşmasında yaptığı basit bir deneyin de etkili olduğu düşünülmektedir. Dudaklarımızı büzerek, soğuk hava, büyük açarak üflediğimizde sıcak hava üfleriz (höh – püf). 

Arkhe’nin hava olarak kabul edilmesi, Anaksimandros’tan bir geriye gidiş midir? Aslında Anaksimenes kendisinden önceki iki filozofun görüşleri arasında bir uzlaşma sağlamıştır. Hava aynı su gibi belirli bir maddedir ancak aperion gibi de sonsuzdur.

Anaksimenes’in farklılıkların havanın yoğunlaşması veya seyrelmesi sonucu meydana geldiği görüşü, atomculara da ilham kaynağı olmuş olabilir. Şu anda biliyoruz ki tüm maddeler atomlardan meydana gelmiştir. Farklılıklar atom ağırlığındaki farklardan meydana gelmektedir. Fakat Anaksimenes yoğunlaşma – seyrelme mekanizmasını kullanacaksa neden havayı seçmiştir. Bunu örneğin suyla da yapabilirdi. Arkhe’nin başka özellikleri de olmalıdır.

Anaksimandros belirli bir madde olmasının akıl dışılığını vurgulamıştır ama Anaksimenes bunu yoğunlaşma-seyrelme ile açıklamaya çalışmıştır.

Öyleyse arkhe dinamik, kendinden hareketli, ezeli-edebi, canlı, kendi kendine değişme kabiliyeti olan, bir şey olmalı. Hava suya nispeten daha hareketli daha akıcı her tarafa nüfuz edebilen bir şey. Yoğunlaşmaya da seyrekleşmeye de daha müsait. Thales’in dünyası suyun üstünde yüzmekteydi ama suyun neye dayandığı açıklanamamıştı. Oysa Anaksimenes’e göre hava destek olmadan da kendi kendine yetebiliyordu. Burada havanın serbest bırakılınca rüzgar ya da su buharı gibi kendine has hareketinin olması gözlemi etkili olmuştur.

Aristoteles bu sebeplerden dolayı Anaksimenes’in modelini, Anaksimandros’a nispeten çok daha akla yatkın bulur. Anaksimene hava ile ruh arasında benzerlik görmüştür. Yunanca psykhe kelimesi hem ruh, hem de soluk – nefes anlamına gelmektedir. Benzer durum daha sonra İslam felsefesinde nefs/nefes kelimesi için de karşımıza çıkacaktır. (Mesela kimse toprağı arkhe olarak almaz. Ateşi alır ama. Havanın basitce sıkıştırılabildiği açıktır. Aristoteles bunu çok geliştirir – hareket etmeyen hareket ettirici.)


Varlıklardaki Nitelik Farklılıkları, Nicelik Farklılıkları Sonucudur

Örneğin sıcak ve soğuk nitelik olarak farklı şey değil, ısının nicelik olarak az veya çok olmasıdır. Anaksimenes bu bakışıyla modern bilimsel yöntemin yapmaya çalıştığını yapmıştır. Demokrotis’ta bu bakış mükemmelleşmiştir.

Aristoteles ise buna çok ters bir yol izler. Örneğin, ağırlığı ve hafifliği kategorik olarak ayırmaktadır. Belki bu bakış bilimin ilerlemeyi olumsuz olarak etkilemiştir. Anaksimenes her ne kadar kozmolojik olarak belki de Anaksimandros’tan geri kalmış olsa da felsefe sistemi açısından Milet Okulu’nun en gelişmişidir.

Nasıl ki hava olan ruhumuz bizi tutmaktaysa, soluk da bütün dünyayı çevrelemektedir.

O halde bizi bir arada tutan birliğimizi sağlayan ruhumuzla evreni bir arada tutan onun birliğini sağlayan hava bir ve aynı şeydir. Bu görüş Pythagorasçılarla önem kazanacak ve bütün düşünce tarihi boyunca kendisiyle karşılaşacağımız mikrokozmos ve makrokozmos dualitesinin doğuşu olarak görülebilir. Bu ilerde, Platon’u ve Stoacıları insan ruhu yanında, «alem ruhu» inancına götürecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder