Bu yazıda Aristoteles'in kısaca yaşamından bahsedildikten sonra, mantık ve metafizik anlayışları açıklanmaya çalışılmıştır. Bilgi, siyaset ve ahlak ile ilgili görüşleri bir sonraki yazıda incelenecektir.
--- ---
Aristoteles MÖ 384 - 322 yılları arasında yaşamış, tüm insanlık tarihine damgasını vurmuş bir filozoftur. Batıda Aristotle olarak bilinirken, Arap ve Fars kaynaklarında Aristo, İlk Muallim, Birinci Öğretmen / Usta olarak anılır.
Aristo 17 yaşında Platon'un Akademi'sine katılır ve en parlak öğrencilerinden biri olur. Akademi'de yardımcı öğretmenlik de yapmaya başlar. MÖ 347'de Platon öldüğünde halefi olarak başka bir öğrencisi atanır. Aristo'nun Akademi'yi terk etmesinde bunun en büyük etken olduğu düşünülmektedir. Aristo Assos'a (Behramkale) gelir ve orada bir okul kurar. Aşağı'da Assos'taki heykelini görebilirsiniz.
MÖ 345'te Midilli Adası'na gider ve bir süre çalışmalarına orada devam eder.
MÖ 343'te Makedonya Kralı'nın oğlu İskender'in (Büyük İskender) eğitimi için saraya davet edilir. İskender tahta oturunca, tekrar Atina'ya döner (MÖ 335) ve Akademi'ye rakip olarak Lyceum Korulukları'nda Lise'yi kurar. Burada 12 sene ders verdikten sonra İskender'in ölümü siyasi rüzgarları tersine çevirmesinden ötürü zor durumda kalır. Makedonculuk yapmakla itham edilir. Bunun üzerine, kendi tabiriyle "Atinalılar'a felsefeye karşı ikinci bir suç işleme" fırsatı vermeden Atina'yı terk eder. Burada Sokrates'in idamına atıfta bulunduğu açıktır.
Annesinin memleketi olan Eğriboz Adası'na taşınır ancak orada hastalanır. Rivayet'e göre kendisine zakkumun kökünü kaynatarak bir ilaç yapar. Zakkum kökü zehirli olduğundan Aristo'nun 63 yaşında ölmesine neden olur. Kültürümüze "Zıkkımın kökü" tabirinin buradan geçtiği düşünülmektedir.
Aristo'nun büyük ilerleme kaydetmesinde bazi faktörler çok etkili olmuştur. Elbette bu faktörlerin en önemlisi büyük bir felsefi birikime ulaşma imkanı olmasıydı.
Materyalizm - İdealizm
Aristo'nun zamanında felsefenin materyalizm ve idealizm olarak iki ana kolu olduğu artık net bir şekilde görülebilmekteydi.
Thales ile başlayıp, atomculara kadar uzanan materyalist yaklaşım Aristo'ya göre sorunlara çözüm olamamıştı. Bunun en önemli iki sebebi:
1) İnsanın değerlerine bir açıklama getirememek: Varlık anlayışı da herhangi bir inanç-değer sistemi yorumu getiremiyordu.
2) Değişim sorununa bir açıklama getirememek: Herakleitos her şeyin değiştiğini öne sürerek, sabit bir şey bırakmıyordu. Atomcular ise değişimi sadece harekete indirgiyorlardı.
Diğer yandan Parmenides'le başlayıp, Platon'la doruğa yükselen idealizm de benzer şekilde sorularımıza tam cevap verememekteydi.
1) Değerler duyusal dünya ile bir irtibat kuramamaktaydı.
2) Filozof olmayan sıradan insanın değer arayışına girmesi mümkün kılınmamaktaydı.
Aristo, yeni bir yol izlemeye karar verdi.
Aristo - Platon İlişkisi
Aristo, Platon'un Akademi'sinde 19 yıl süre kalmıştır ve nihayetinde ayrılıp kendi yoluna devam etmiştir.
Rafael'in Atina Okulu freskinin merkezindeki iki ana karakter elbetteki Platon (solda) ve Aristo'dur. Platon sol elinde Timeos'u (Doğa'nın ve insanların doğası üzerine - Demiurge'nin Evren'i matematik modellerle ve idealarla yaratması üzerine) tutarken, Aristo sol elinde Nicomakos'a Etik (ahlak üzerine) kitabını tutar. Platon sağ elinin işaret parmağıyla gökyüzünü göstererek idealar kuramına atıfta bulunurken, Aristo sağ elinin avuç içiyle yeryüzünü işaret ederek fiziki hayatı ima eder ve formların bu dünyada olduğunu söyler ve adeta felsefeyi gökyüzünden yere indirir.
Aristo Platon'dan iki temel miras alır. İlki terminolojidir. Özellikle form kavramı onun Platonik mirasa sahip çıkışının net bir göstergesidir. İkinci olarak da teolojik anlayışta iyi ideasını bir adım öte taşıyarak potansiyel-aktüel ikilisine ulaşır.
Nihayetinde Platon da, Aristo da Sokratik gelenekten gelmektedir. Her ikisine göre de nihai amaç eudaimonia yani mutluluktur (eudaimonia için iyilik de diyebiliriz ancak iyiliğin ne olduğu tartışması, bu tanımı yine de anlamamızı zorlaştırır. Nihayetinde öznel olmayan, herkesin ulaşmak isteyeceği bir mutluluk veya iyiliktir.) ve buna giden yol da erdemden geçer. İkisi de politik hayatı etikten ayrı ele almaz. İnsan iyi hayatı, iyi düzenlenmiş bir toplulukta yaşayabilir.
Fakat bu noktadan sonra Aristo Platon'dan ayrılır. Platon'un tek gerçekliğin idealar olduğu anlayışına şiddetle karşı çıkar. İdealar kavramı, değişmezliği merkeze aldığı için değişiklik problemine çözüm getirememektedir. Aristo'ya göre bu dünya gerçekten vardı ve problemler bu bağlamda çözüme ulaştırılmalıydı. İki filozofun karakter olarak da farklı olmaları aslında iki farklı büyük sistemin ortaya çıkmasına sebep oldu.
--- ---
Aristoteles MÖ 384 - 322 yılları arasında yaşamış, tüm insanlık tarihine damgasını vurmuş bir filozoftur. Batıda Aristotle olarak bilinirken, Arap ve Fars kaynaklarında Aristo, İlk Muallim, Birinci Öğretmen / Usta olarak anılır.
Aristo 17 yaşında Platon'un Akademi'sine katılır ve en parlak öğrencilerinden biri olur. Akademi'de yardımcı öğretmenlik de yapmaya başlar. MÖ 347'de Platon öldüğünde halefi olarak başka bir öğrencisi atanır. Aristo'nun Akademi'yi terk etmesinde bunun en büyük etken olduğu düşünülmektedir. Aristo Assos'a (Behramkale) gelir ve orada bir okul kurar. Aşağı'da Assos'taki heykelini görebilirsiniz.
MÖ 345'te Midilli Adası'na gider ve bir süre çalışmalarına orada devam eder.
MÖ 343'te Makedonya Kralı'nın oğlu İskender'in (Büyük İskender) eğitimi için saraya davet edilir. İskender tahta oturunca, tekrar Atina'ya döner (MÖ 335) ve Akademi'ye rakip olarak Lyceum Korulukları'nda Lise'yi kurar. Burada 12 sene ders verdikten sonra İskender'in ölümü siyasi rüzgarları tersine çevirmesinden ötürü zor durumda kalır. Makedonculuk yapmakla itham edilir. Bunun üzerine, kendi tabiriyle "Atinalılar'a felsefeye karşı ikinci bir suç işleme" fırsatı vermeden Atina'yı terk eder. Burada Sokrates'in idamına atıfta bulunduğu açıktır.
Annesinin memleketi olan Eğriboz Adası'na taşınır ancak orada hastalanır. Rivayet'e göre kendisine zakkumun kökünü kaynatarak bir ilaç yapar. Zakkum kökü zehirli olduğundan Aristo'nun 63 yaşında ölmesine neden olur. Kültürümüze "Zıkkımın kökü" tabirinin buradan geçtiği düşünülmektedir.
Aristo'nun büyük ilerleme kaydetmesinde bazi faktörler çok etkili olmuştur. Elbette bu faktörlerin en önemlisi büyük bir felsefi birikime ulaşma imkanı olmasıydı.
Materyalizm - İdealizm
Aristo'nun zamanında felsefenin materyalizm ve idealizm olarak iki ana kolu olduğu artık net bir şekilde görülebilmekteydi.
Thales ile başlayıp, atomculara kadar uzanan materyalist yaklaşım Aristo'ya göre sorunlara çözüm olamamıştı. Bunun en önemli iki sebebi:
1) İnsanın değerlerine bir açıklama getirememek: Varlık anlayışı da herhangi bir inanç-değer sistemi yorumu getiremiyordu.
2) Değişim sorununa bir açıklama getirememek: Herakleitos her şeyin değiştiğini öne sürerek, sabit bir şey bırakmıyordu. Atomcular ise değişimi sadece harekete indirgiyorlardı.
Diğer yandan Parmenides'le başlayıp, Platon'la doruğa yükselen idealizm de benzer şekilde sorularımıza tam cevap verememekteydi.
1) Değerler duyusal dünya ile bir irtibat kuramamaktaydı.
2) Filozof olmayan sıradan insanın değer arayışına girmesi mümkün kılınmamaktaydı.
Aristo, yeni bir yol izlemeye karar verdi.
Aristo - Platon İlişkisi
Aristo, Platon'un Akademi'sinde 19 yıl süre kalmıştır ve nihayetinde ayrılıp kendi yoluna devam etmiştir.
Rafael'in Atina Okulu freskinin merkezindeki iki ana karakter elbetteki Platon (solda) ve Aristo'dur. Platon sol elinde Timeos'u (Doğa'nın ve insanların doğası üzerine - Demiurge'nin Evren'i matematik modellerle ve idealarla yaratması üzerine) tutarken, Aristo sol elinde Nicomakos'a Etik (ahlak üzerine) kitabını tutar. Platon sağ elinin işaret parmağıyla gökyüzünü göstererek idealar kuramına atıfta bulunurken, Aristo sağ elinin avuç içiyle yeryüzünü işaret ederek fiziki hayatı ima eder ve formların bu dünyada olduğunu söyler ve adeta felsefeyi gökyüzünden yere indirir.
Aristo Platon'dan iki temel miras alır. İlki terminolojidir. Özellikle form kavramı onun Platonik mirasa sahip çıkışının net bir göstergesidir. İkinci olarak da teolojik anlayışta iyi ideasını bir adım öte taşıyarak potansiyel-aktüel ikilisine ulaşır.
Nihayetinde Platon da, Aristo da Sokratik gelenekten gelmektedir. Her ikisine göre de nihai amaç eudaimonia yani mutluluktur (eudaimonia için iyilik de diyebiliriz ancak iyiliğin ne olduğu tartışması, bu tanımı yine de anlamamızı zorlaştırır. Nihayetinde öznel olmayan, herkesin ulaşmak isteyeceği bir mutluluk veya iyiliktir.) ve buna giden yol da erdemden geçer. İkisi de politik hayatı etikten ayrı ele almaz. İnsan iyi hayatı, iyi düzenlenmiş bir toplulukta yaşayabilir.
Fakat bu noktadan sonra Aristo Platon'dan ayrılır. Platon'un tek gerçekliğin idealar olduğu anlayışına şiddetle karşı çıkar. İdealar kavramı, değişmezliği merkeze aldığı için değişiklik problemine çözüm getirememektedir. Aristo'ya göre bu dünya gerçekten vardı ve problemler bu bağlamda çözüme ulaştırılmalıydı. İki filozofun karakter olarak da farklı olmaları aslında iki farklı büyük sistemin ortaya çıkmasına sebep oldu.
- Platon her zaman için yetkin olanın bu dünyada meydana gelmesinin mümkün olamayacağını savunan bir idealist iken, Aristo ise gerçekçi, pratik ve ampirik anlayışa sahip birisiydi.
- Platon ideal nesnelerle ilgilenen bir matematikçiyken, Aristo ilgisini fiili varoluşa yöneltmiş bir biyologdu.
Platon'un ideaları tamamen soyut kavramlardır ancak diğer taraftan hayatımızda tamamen maddi nesnelerle etkileşim halinde oluruz. Öyleyse bu soyut kavramlarla maddesel dünya arasında nasıl bir ilişki kurulacaktır. Aristo'ya göre bu sorun belirgin bir şekilde açıkta kalmıştır. Aristo ideaların görünür şeylerden ayrı olamayacağını savunur. İdealar ayrı bir dünyada değildir, bu dünyadadırlar. Aristo ideaları diğer dünyadan alır ve bu dünyadaki maddelerin içine monte eder. Bu idealar artık o maddede gizli bir şekilde vardır. Bunu potansiyel olarak adlandırabiliriz.
Burada tekrar Parmenides'i hatırlamamız gereklidir. Ona göre eğer varlık sonradan olmuşsa ya yokluktan ya da varlıktan meydana gelmiş olmalıdır. Yokluktan sadece yokluk çıkabilir varlık çıkamaz. Varlıktan da varlık çıkamaz çünkü zaten varlık halindedir. Demekki oluş yoktur. Platon bu konuyu masaya yatırır (Platon Sofist diyaloğunda Parmenides hakkında kafa yorarken, ondan aldığı mirası değiştirmeye çalıştığı için baba katili olduk der). Ancak Aristo'ya göre başarılı olamaz. Aristo ilk kez varlıkla yokluk arasına bir durum tanımlar: potansiyel (imkanlılık). O bu farktan dolayı idea yerine form ya da ousia (öz) kelimesini kullanır. Formlar ne yokluktur ne de varlıktır. Varlık kazanmamıştır ama kazanma potansiyeli vardır.
Plato ile Aristo arasında çıkış noktasındaki bu farklılık diğer tüm disiplinlerde de zincirleme devam eder. Siyaset felsefesinde Platon ideal devleti ele alırken, böyle bir devletin mümkün olup olmadığını dert etmez. Aristo ise konuyu tartışmaya ideal devletten başlamaz. Varolan onlarca devleti inceler ve mevcut şartlarda hangi devletin iyi olduğu konusuna önem verir.
Aralarındaki diğer büyük bir fark ise bilgi-varlık ilişkisindedir. Platon duyusal varlıkları bilgi kaynağı olarak ciddiye almayan rasyonalist ve dogmatik bir filozoftur. Diğer taraftan Aristo ampirik yönteme önem veren, tüm bilgi kaynakları hesaba katan bir filozoftur. Platon sofistlerin septisizminin etkisiyle de felsefeye bilgi kuramı ile başlar. Bu sebepten idelar evrenin doğasının anlaşılması için ilk çıkış noktası olmuştur. Halbuki Aristoteles'in çıkış noktası ontolojidir. Evren'deki olgular analiz edilip bir sistem oluşturur. İnsan bilgisi, bu sisteme diğer olgular gibi doğal bir şekilde dahil olur.
Aristo'nun Eserleri
Öncelikle bilinmelidir ki Aristo'nun diğer felsefecilerle yaptığı konuşmaların metinleri günümüze ulaşmamıştır. Kullandığımız eserleri halk için hazırlanmış sohbetlerin metinleridir.
Aristo'nun eserleri yedi ana başlık altında toplanabilir:
Mantık
Aristo, bilimin ulaştığı sonuçların formüle edilebilmesi için mantığın gerekli olduğuna karar verdi ve böylelikle mantığı icat etmiş oldu. Ancak Aristo mantığı sadadece önermelerin birbirleriyle olan ilişkileriyle sınırlamadı. Onun analitik adını verdiği mantığı, bizim şu anda bilimsel yöntem diye bildiğimiz şeyin bir benzeriydi. Bu yöntem sayesinde doğal olarak hangi şeylerin var olduğu ve nedenleri incelenebiliyordu.
Aristo mantığında bir arguman geçerliliği ve doğruluğu incelenir. Bu durum iki örnekle daha anlaşılır hale gelebilir.
(i) Bütün insanlar ölümlüdür. Murat da bir insandır. Öyleyse Murat da ölümlüdür.
(ii) Bütün insanlar baklava sever. Murat da bir insandır. Öyleyse Murat da baklava sever.
Birinci önerme geçerlidir ve ayrıca sonucu da doğru olduğu için doğru bir önermedir.
İkinci önerme de aynı birinci gibi geçerlidir ancak öncülü doğru olmadığı için sonucu da doğru değildir.
Aristoteles her zaman bu tasım biçimini kullanır. Tasım, blirli önkabullerden (öncül), yeni bir sonucun zorunlulukla çıktığı söylemdir. İki öncül ve bir sonuçtan meydana gelmek zorundadır. Yukarıdaki örnek de "Bütün insanlar ölümlüdür" kısmı büyük öncül, "Murat da bir insandır" kısmı küçük öncüldür. Tasımda tikel tümdelden, sonuç neden çıkmak durumundadır.
Ancak burada bir sorun karşımıza çıkabilir. Tün öncülleride kanıtlamak durumunda kalmamız gerekebilir. Örneğin Murat'ın insan olmasını ispatlamak istersek, "düşünebilen hayvana insan denir" diyebiliriz. Ancak bu sefer de insanların düşünebildiğini ispatlamamız gerekecektir. Bu durumda sonsuz bir geriye dönüş olacaktır ve hiç bir şey ispatlanamayacaktır. Öyleyse ispatlamaya gerek olmayan, sezgisel olarak bilinen bazı ilkeler ve doğrular olmalıdır. İşte sezgi tikel olanda, tümel olanı bulabilmektir. İşte bu sebepten işlem tümevarım olarak adlandırılır.
Tümevarım aslında sadece tümdengelim için bir hazırlıktır çünkü bizim için esas açıklayıcı bilgi tümelin bilgisi değil tikelin bilgisidir. O halde tümevarım bizi başlangıç ilkelerine götüren akıl yürütme biçimiyken. tümdengelim ise bu başlangıç ilkelerinden başlayan akıl yürütme biçimidir. Esas açıklayıcı bilgiye fenomenin bilgisinden, fenomenin nedeninin bilgisine geçtiğimizde ulaşırız. Böylelikle Aristo emprizmle rasyonalizmin sağlam bir sentezini yapmış olur. Deneysiz bilgi olamaz ancak bu bilgi yalnız başına da rasyonel bir temele oturamaz.
Görüldüğü gibi mantık hatalı düşünmeyi ya da akıl yürütmeyi engelleyecek bir disiplindir. Ancak bu mantık kuralları, doğru öncülleri bulmamızı sağlamayı garanti edemez. Öyleyse argümanlar formel (biçimsel) yönleriyle de incelenmeli ve geçerlilikleri anlaşılmalıdır. Böyle formel bir inceleme sembollerin kullanılmasını da kaçınılmaz hale getirir. Aristo'ya göre çıkarımlar ancak bu sembollerle ortaya konabilir. Mantığın sembolleştirilip, cebirsel bir altyapıya kavuşması dünya tarihinin en büyük icatlarından biridir. Burada gözden kaçmaması gereken husus şudur; düşüncelerin ifadesi her şeyden önce bağımsız bir bilimin konusudur.
Aşağıda Rembrandt'ın meşhur "Homeros büstüyle beraber Aristo" tablosunu görebilirsiniz. Bu tabloda Aristo'nun üzerinde Büyük İskender tarafından hediye edilmiş bir zincir bulunur ancak Aristo sanki Homeros'un daha fakir ve basit hayatına özenmektedir. Ona büyük saygıyla bakar ve düşüncelere dalar. Belki de kendi yaptıklarını, Homeros'unkilerle tartmaktadır.
Tümel - Tikel Kavramları
Düşündüğümüz herhangi bir şey aslında bir kavramdır. Kavram zihnimizdeki genel tasvirdir. Ancak eğer bu kavram algıladığımız tekil bir izlenime dönüşürse imge halini alır. Bardak kavramı olarak genel iken zihnimizde rengi ve şekliyle canlandırdığımız bardak ise bir imgedir. Eğer tüm bardakların ortak özelliğini -su taşıyabilme özelliği - bu bardağın genel kavramıyken belli bir bardağı düşünürsek bu o bardağın tekil kavramı olur.
Eğer kavram bir önerme içerisinde bir sınıfın tümüne işaret ederse tümel, sınırlı bir kısmına işaret ederse tikel kavram olur.
Töz Kavramı
Töz, kendi kendisiyle, kendisinde var olan değişmez gerçeklik anlamına gelir. Özneden bağımsızdır. Latince substantia, İngilizce substance olarak geçer. Töz kavramının meydana gelmesi için başka bir kavrama gerek yoktur.
Descartes'e göre töz demek, olmak için kendinden başka bir şeyin varlığına muhtaç olmayan bir şeydir. Bu da sadece Tanrı olabilir.
Aristo'nun mantık ile ilgili eserlerinde bahsettiği nitelik, nicelik, yer gibi kategoriler, varlıklara yüklenebilen öznelerdir. İşte töz bu bütün kategorilerin eklendiği öznedir.
Kategoriler Kavramı
Form denen şey maddede imkan halinde bulunur. Ne tam yokluktur, ne de varlıktır. Varlık kazanmamıştır ama varlık kazanma imkanına sahiptir. Bu potansiyel madde üzerinden ancak gerçekleşerek aktüel hale gelebilir (Türkçe olarak gizil'likten edimsel'liğe, Arapça olarak kuvve'den fiil'e, Yunanca olarak dunamis'ten energeia'ya geçiyor diyebiliriz.).
Form maddede edimselleştiğinde, belirli bazı niteliklere sahip olduğunu görürüz. İlk madde olan hyle, (osmanlıcası: heyüla) tam manasıyla salt formsuz ve kaotiktir. Öyleyse bu maddede hiç bir özellik bulunamaz ve biz de bu madde hakkında konuşamayız bile. Kafamızda bir şey canlandırılmasına izin vermeyen bir tanım ile karşı karşıyayız.
Kendisinde gizil olarak bulunan form, salt maddede edimselleşince, bazı yüklemler kazanmış olur. İşte Aristo'ya göre bu yüklemler kategorilerdir ve onlar on sınıfa ayrılabilir.
İlinek bir şeye zorunlu şekilde bağlı değildir, onda rastlantısal olarak bağlı bulunur. Anca ilineğin var olabilmesi için bir töze ihtiyacı vardır. Diğer yandan tözü değiştirmeksizin değişebilir. Örneğin bir dikdörtgenin kenarlarının olması şarttır ancak kenarlarının bir metre olması sadece bir ilinektir. Başka bir uzunlukta olması dikdörtgen olmasını değiştirmez.
Farklı bir şekilde de analtmayı deneyelim. Herhangi bir şeyi düşündüğümüzde onunla ilgili bir çok özellik aklımıza gelir. Büyüklüğü nedir? Diğer şeylerle ilişkileri nasıldır? Nerededir? Ne yapmaktadır? Aristo'nun töz dışındaki dokuz kategorisi bunlara karşılık gelir ve onlara ilinek denir. Bu dokuz kategori değişse de, varlığın özünde değişiklik olmaz. Bunun için çok kullanılan bir örnek verelim. Bir ağaç büyük de olsa küçük de olsa ağaçtır. İstanbul'da da olsa Sivas'ta da gene ağaçtır. Ancak kategorilerden bir tanesi varlığın değişmez yapısına karşılık gelir. Töz böyle bir kategoridir. Ağaç tözlüğü tüm ağaçlarda ortak bulunur.
Töz terimi ilerleyen bölümlerle daha anlaşılır hale gelecektir.
Metafizik
Aristo metafiziği de temelde gerçekliğin doğasını ele alır. Bu soruna bakış açısı ise kendisinden önce gelenlerden oldukça farklıdır.
Sokrates öncesi doğa filozofları gerçek varlığın madde olduğunu düşünür ve bu maddi temel olan arkhe filozoftan filozofa değişiklik gösterse dahi dünyadaki çeşitliliğin bu maddeden çıkan maddilik olduğunu kabul eder. Varlığın temeli bir filozofta tek olabilmekte iken, bir diğerinde bir çok olabilmektedir. Platon ise net bir şekilde gerçekten var olanın madde değil, idealar olduğunu söylemiştir.
Metafizik eserinde öncelikle bu farklı arkheler ile Platon'un idealar kuramını inceler. Aristo'ya göre bu görüşler varlık hakkında belirli bir seviyeye kadar doğruları ortaya koyabilse de, yetersizdirler. Bu görüşler töz kavramına da, değişim sorusununa da doyurucu açıklamalar getirememektedir. Gözden kaçan şey değişmenin nedenidir. Varlıkların davranışlarının nedenleri anlaşılmaya çalışılmamıştır.
Doğa filozoflarının varlığın maddiliğini tespit etmeleri ve onlara form monte etmeleri hiç bir şekilde yeterli değildir. Doğadaki şeylerin amaçlarını anlamak gereklidir.
Aristo metafiziği mantık ve biyoloji dalındaki çalışmalarına dayanır. Diğer bilimler gibi kendi konularının nedenlerini inceleyen bir bilim değil, var olan her şeyin ilkelerini ve var olmanın anlamını araştıran en genel bilimdir. Mantık açısından var olmak "hakkında konuşulabilecek ve tam olarak tanımlanacak bir şey olmak" anlamına gelir. Biyolojik olarak var olmak ise "dinamik bir değişim sürecinde olmak" anlamına gelir. Bu sebeptendir ki Aristo için var olmak Platon gibi tümellerin var olması değil bireylerin var olmasıdır.
Burada tekrar Parmenides'i hatırlamamız gereklidir. Ona göre eğer varlık sonradan olmuşsa ya yokluktan ya da varlıktan meydana gelmiş olmalıdır. Yokluktan sadece yokluk çıkabilir varlık çıkamaz. Varlıktan da varlık çıkamaz çünkü zaten varlık halindedir. Demekki oluş yoktur. Platon bu konuyu masaya yatırır (Platon Sofist diyaloğunda Parmenides hakkında kafa yorarken, ondan aldığı mirası değiştirmeye çalıştığı için baba katili olduk der). Ancak Aristo'ya göre başarılı olamaz. Aristo ilk kez varlıkla yokluk arasına bir durum tanımlar: potansiyel (imkanlılık). O bu farktan dolayı idea yerine form ya da ousia (öz) kelimesini kullanır. Formlar ne yokluktur ne de varlıktır. Varlık kazanmamıştır ama kazanma potansiyeli vardır.
Plato ile Aristo arasında çıkış noktasındaki bu farklılık diğer tüm disiplinlerde de zincirleme devam eder. Siyaset felsefesinde Platon ideal devleti ele alırken, böyle bir devletin mümkün olup olmadığını dert etmez. Aristo ise konuyu tartışmaya ideal devletten başlamaz. Varolan onlarca devleti inceler ve mevcut şartlarda hangi devletin iyi olduğu konusuna önem verir.
Aralarındaki diğer büyük bir fark ise bilgi-varlık ilişkisindedir. Platon duyusal varlıkları bilgi kaynağı olarak ciddiye almayan rasyonalist ve dogmatik bir filozoftur. Diğer taraftan Aristo ampirik yönteme önem veren, tüm bilgi kaynakları hesaba katan bir filozoftur. Platon sofistlerin septisizminin etkisiyle de felsefeye bilgi kuramı ile başlar. Bu sebepten idelar evrenin doğasının anlaşılması için ilk çıkış noktası olmuştur. Halbuki Aristoteles'in çıkış noktası ontolojidir. Evren'deki olgular analiz edilip bir sistem oluşturur. İnsan bilgisi, bu sisteme diğer olgular gibi doğal bir şekilde dahil olur.
Aristo'nun Eserleri
Öncelikle bilinmelidir ki Aristo'nun diğer felsefecilerle yaptığı konuşmaların metinleri günümüze ulaşmamıştır. Kullandığımız eserleri halk için hazırlanmış sohbetlerin metinleridir.
Aristo'nun eserleri yedi ana başlık altında toplanabilir:
- Mantıkla ilgili eserler: Organon (Alet, organ anlamına gelmektedir) adı altında altı kitaptan meydana gelir. i) Kategoriler, ii) Peri Hermenias (Yargı ve Önerme Üzerine), iii) Birinci Analitikler (Çıkarım Üzerime), iv) İkinci Analitikler (Kanıtlama ve Bilginin İlkeleri Üzerine), v) Topikler (Diyaletktik Üzerine), vi) Sofistik Çürütmeler (Sofiktik Akıl Yürütme Üzerine)
- Metafizikle ilgili eserler: Metafizik adı altında ondört kitaptan meydana gelir.
- Doğa Bilimleriyle ilgili eserler: i) Fizik (8 kitap) ii) Astronomi (4 kitap) iii) Oluş ve Bozuluş (2 kitap) iv) Hayvanlar Tarihi (10 kitap), v) Hayvanların Kökeni Üzerine (5 kitap)
- Ruhla ilgili eserler: i) Ruh Üzerine (Duyum, bellek, imgelem, düşünce), ii) Parva Naturalia (Algı, uyku, düş, yaşam, ölüm üzerine)
- Ahlakla ilgili eserleri: i) Nikomakos'a Etik (10 kitap), ii) Eudemos'a Etik, iii) Magna Moralia - Büyük Ahlak
- Politika üzerine eserleri: i) Politika, ii) Ekonomikler, iii) Atinalılar'ın Yasası
- Estetik ve Retorik üzerine eserleri: i) İskender'e Retorik, ii) Retorik, iii) Poetika
Bilimlerin Sınıflandırılması
Aristo için en önemli iki bilim felsefe ve mantık olmuştur. Mantık diğer tüm disiplinler için akıl yürütme yöntemidir.
Diğer bilimleri ise iki ana maddede sınıflandırır.
- Teorik Bilimler: Hiç bir pratik fayda gözetmeksizin, sadece bilmek için yapılan bilimdir. Kendi arasında da metafizik (ya da teoloji), fizik (ya da doğa felsefesi) ve matematik olarak üçe ayrılır. Fizik, ayrı bir varoluşu olan ve değişen şeyleri inceler. Matematik ise değişmez ve ayrı bir varoluşu olmayan şeyleri yani sadece sıfat olarak kullanılabilen sayıları, cisimleri konu alır. Teoloji ise tözlerin en safı olan Tanrı'dan yola çıkarak hem ayrı bir varoluşu olan hem de değişmezleri - diğer bir deyişle madde ile hiç bir ilişkisi olmayan şeyleri - inceler.
- Pratik Bilimler: Bilgiyi kendisi için değil de eyleme geçmek için bir araç olarak kullanılmasını sağlayan bilimlerdir. Örnek olarak siyaset, ahlak, estetik verilebilir.
Aristo, bilimin ulaştığı sonuçların formüle edilebilmesi için mantığın gerekli olduğuna karar verdi ve böylelikle mantığı icat etmiş oldu. Ancak Aristo mantığı sadadece önermelerin birbirleriyle olan ilişkileriyle sınırlamadı. Onun analitik adını verdiği mantığı, bizim şu anda bilimsel yöntem diye bildiğimiz şeyin bir benzeriydi. Bu yöntem sayesinde doğal olarak hangi şeylerin var olduğu ve nedenleri incelenebiliyordu.
Aristo mantığında bir arguman geçerliliği ve doğruluğu incelenir. Bu durum iki örnekle daha anlaşılır hale gelebilir.
(i) Bütün insanlar ölümlüdür. Murat da bir insandır. Öyleyse Murat da ölümlüdür.
(ii) Bütün insanlar baklava sever. Murat da bir insandır. Öyleyse Murat da baklava sever.
Birinci önerme geçerlidir ve ayrıca sonucu da doğru olduğu için doğru bir önermedir.
İkinci önerme de aynı birinci gibi geçerlidir ancak öncülü doğru olmadığı için sonucu da doğru değildir.
Aristoteles her zaman bu tasım biçimini kullanır. Tasım, blirli önkabullerden (öncül), yeni bir sonucun zorunlulukla çıktığı söylemdir. İki öncül ve bir sonuçtan meydana gelmek zorundadır. Yukarıdaki örnek de "Bütün insanlar ölümlüdür" kısmı büyük öncül, "Murat da bir insandır" kısmı küçük öncüldür. Tasımda tikel tümdelden, sonuç neden çıkmak durumundadır.
Ancak burada bir sorun karşımıza çıkabilir. Tün öncülleride kanıtlamak durumunda kalmamız gerekebilir. Örneğin Murat'ın insan olmasını ispatlamak istersek, "düşünebilen hayvana insan denir" diyebiliriz. Ancak bu sefer de insanların düşünebildiğini ispatlamamız gerekecektir. Bu durumda sonsuz bir geriye dönüş olacaktır ve hiç bir şey ispatlanamayacaktır. Öyleyse ispatlamaya gerek olmayan, sezgisel olarak bilinen bazı ilkeler ve doğrular olmalıdır. İşte sezgi tikel olanda, tümel olanı bulabilmektir. İşte bu sebepten işlem tümevarım olarak adlandırılır.
Tümevarım aslında sadece tümdengelim için bir hazırlıktır çünkü bizim için esas açıklayıcı bilgi tümelin bilgisi değil tikelin bilgisidir. O halde tümevarım bizi başlangıç ilkelerine götüren akıl yürütme biçimiyken. tümdengelim ise bu başlangıç ilkelerinden başlayan akıl yürütme biçimidir. Esas açıklayıcı bilgiye fenomenin bilgisinden, fenomenin nedeninin bilgisine geçtiğimizde ulaşırız. Böylelikle Aristo emprizmle rasyonalizmin sağlam bir sentezini yapmış olur. Deneysiz bilgi olamaz ancak bu bilgi yalnız başına da rasyonel bir temele oturamaz.
Görüldüğü gibi mantık hatalı düşünmeyi ya da akıl yürütmeyi engelleyecek bir disiplindir. Ancak bu mantık kuralları, doğru öncülleri bulmamızı sağlamayı garanti edemez. Öyleyse argümanlar formel (biçimsel) yönleriyle de incelenmeli ve geçerlilikleri anlaşılmalıdır. Böyle formel bir inceleme sembollerin kullanılmasını da kaçınılmaz hale getirir. Aristo'ya göre çıkarımlar ancak bu sembollerle ortaya konabilir. Mantığın sembolleştirilip, cebirsel bir altyapıya kavuşması dünya tarihinin en büyük icatlarından biridir. Burada gözden kaçmaması gereken husus şudur; düşüncelerin ifadesi her şeyden önce bağımsız bir bilimin konusudur.
Aşağıda Rembrandt'ın meşhur "Homeros büstüyle beraber Aristo" tablosunu görebilirsiniz. Bu tabloda Aristo'nun üzerinde Büyük İskender tarafından hediye edilmiş bir zincir bulunur ancak Aristo sanki Homeros'un daha fakir ve basit hayatına özenmektedir. Ona büyük saygıyla bakar ve düşüncelere dalar. Belki de kendi yaptıklarını, Homeros'unkilerle tartmaktadır.
Tümel - Tikel Kavramları
Düşündüğümüz herhangi bir şey aslında bir kavramdır. Kavram zihnimizdeki genel tasvirdir. Ancak eğer bu kavram algıladığımız tekil bir izlenime dönüşürse imge halini alır. Bardak kavramı olarak genel iken zihnimizde rengi ve şekliyle canlandırdığımız bardak ise bir imgedir. Eğer tüm bardakların ortak özelliğini -su taşıyabilme özelliği - bu bardağın genel kavramıyken belli bir bardağı düşünürsek bu o bardağın tekil kavramı olur.
Eğer kavram bir önerme içerisinde bir sınıfın tümüne işaret ederse tümel, sınırlı bir kısmına işaret ederse tikel kavram olur.
Töz Kavramı
Töz, kendi kendisiyle, kendisinde var olan değişmez gerçeklik anlamına gelir. Özneden bağımsızdır. Latince substantia, İngilizce substance olarak geçer. Töz kavramının meydana gelmesi için başka bir kavrama gerek yoktur.
Descartes'e göre töz demek, olmak için kendinden başka bir şeyin varlığına muhtaç olmayan bir şeydir. Bu da sadece Tanrı olabilir.
Aristo'nun mantık ile ilgili eserlerinde bahsettiği nitelik, nicelik, yer gibi kategoriler, varlıklara yüklenebilen öznelerdir. İşte töz bu bütün kategorilerin eklendiği öznedir.
Kategoriler Kavramı
Form denen şey maddede imkan halinde bulunur. Ne tam yokluktur, ne de varlıktır. Varlık kazanmamıştır ama varlık kazanma imkanına sahiptir. Bu potansiyel madde üzerinden ancak gerçekleşerek aktüel hale gelebilir (Türkçe olarak gizil'likten edimsel'liğe, Arapça olarak kuvve'den fiil'e, Yunanca olarak dunamis'ten energeia'ya geçiyor diyebiliriz.).
Form maddede edimselleştiğinde, belirli bazı niteliklere sahip olduğunu görürüz. İlk madde olan hyle, (osmanlıcası: heyüla) tam manasıyla salt formsuz ve kaotiktir. Öyleyse bu maddede hiç bir özellik bulunamaz ve biz de bu madde hakkında konuşamayız bile. Kafamızda bir şey canlandırılmasına izin vermeyen bir tanım ile karşı karşıyayız.
Kendisinde gizil olarak bulunan form, salt maddede edimselleşince, bazı yüklemler kazanmış olur. İşte Aristo'ya göre bu yüklemler kategorilerdir ve onlar on sınıfa ayrılabilir.
- Töz,
- Nicelik
- Nitelik
- İlişki
- Yer
- Zaman
- Konum
- İyelik
- Etkinlik
- Edilginliktir
İlinek bir şeye zorunlu şekilde bağlı değildir, onda rastlantısal olarak bağlı bulunur. Anca ilineğin var olabilmesi için bir töze ihtiyacı vardır. Diğer yandan tözü değiştirmeksizin değişebilir. Örneğin bir dikdörtgenin kenarlarının olması şarttır ancak kenarlarının bir metre olması sadece bir ilinektir. Başka bir uzunlukta olması dikdörtgen olmasını değiştirmez.
Farklı bir şekilde de analtmayı deneyelim. Herhangi bir şeyi düşündüğümüzde onunla ilgili bir çok özellik aklımıza gelir. Büyüklüğü nedir? Diğer şeylerle ilişkileri nasıldır? Nerededir? Ne yapmaktadır? Aristo'nun töz dışındaki dokuz kategorisi bunlara karşılık gelir ve onlara ilinek denir. Bu dokuz kategori değişse de, varlığın özünde değişiklik olmaz. Bunun için çok kullanılan bir örnek verelim. Bir ağaç büyük de olsa küçük de olsa ağaçtır. İstanbul'da da olsa Sivas'ta da gene ağaçtır. Ancak kategorilerden bir tanesi varlığın değişmez yapısına karşılık gelir. Töz böyle bir kategoridir. Ağaç tözlüğü tüm ağaçlarda ortak bulunur.
Töz terimi ilerleyen bölümlerle daha anlaşılır hale gelecektir.
Metafizik
Sokrates öncesi doğa filozofları gerçek varlığın madde olduğunu düşünür ve bu maddi temel olan arkhe filozoftan filozofa değişiklik gösterse dahi dünyadaki çeşitliliğin bu maddeden çıkan maddilik olduğunu kabul eder. Varlığın temeli bir filozofta tek olabilmekte iken, bir diğerinde bir çok olabilmektedir. Platon ise net bir şekilde gerçekten var olanın madde değil, idealar olduğunu söylemiştir.
Metafizik eserinde öncelikle bu farklı arkheler ile Platon'un idealar kuramını inceler. Aristo'ya göre bu görüşler varlık hakkında belirli bir seviyeye kadar doğruları ortaya koyabilse de, yetersizdirler. Bu görüşler töz kavramına da, değişim sorusununa da doyurucu açıklamalar getirememektedir. Gözden kaçan şey değişmenin nedenidir. Varlıkların davranışlarının nedenleri anlaşılmaya çalışılmamıştır.
Doğa filozoflarının varlığın maddiliğini tespit etmeleri ve onlara form monte etmeleri hiç bir şekilde yeterli değildir. Doğadaki şeylerin amaçlarını anlamak gereklidir.
Aristo metafiziği mantık ve biyoloji dalındaki çalışmalarına dayanır. Diğer bilimler gibi kendi konularının nedenlerini inceleyen bir bilim değil, var olan her şeyin ilkelerini ve var olmanın anlamını araştıran en genel bilimdir. Mantık açısından var olmak "hakkında konuşulabilecek ve tam olarak tanımlanacak bir şey olmak" anlamına gelir. Biyolojik olarak var olmak ise "dinamik bir değişim sürecinde olmak" anlamına gelir. Bu sebeptendir ki Aristo için var olmak Platon gibi tümellerin var olması değil bireylerin var olmasıdır.
Töz üzerine düşünmüş olmamıza rağmen, gerçekten ne anlama geldiğini anlamak için bir şeyi bilme yöntemimizle ilgili olduğunu savunur Aristo. Bir şeyi, onun rengini, biçimini, nerede olduğunu bilince değil de, o şeyin özünün ne olduğunu bilince gerçekten gerçekten bilinmiş olur. İnsanın ne olduğu sorulduğunda kimse belirli bir boy, yaş, saç rengi ya da ten rengi belirtemez. Tüm dikkat insanın özüne çevrilir. Diğer yandan her insan da diğer insanlardan farklıdır. Onu biricik yapan tikel özellikler yani kategoriler de vardır. Metafizik bu kategorilerden önce bireysel tözlerle ilgilenir.
Töz öznesi için doğrulanamazken, kendisi hakkında başka her şeyin doğrulandığı bir şeydir. Farklı bir deyişle; ne bir özneye yüklenebilir ve de ne bir öznede mevcuttur.
Töz öznesi için doğrulanamazken, kendisi hakkında başka her şeyin doğrulandığı bir şeydir. Farklı bir deyişle; ne bir özneye yüklenebilir ve de ne bir öznede mevcuttur.
Aritsto tözleri birinci ve ikinci dereceden olmak üzere ikiye ayırır. Birinci derece tözler öznelerdir. "Ceren insandır." cümlesinin Ceren'i öznedir ve birinci derece tözdür. İnsan ikinci derece tözdür.
Aristo birinci dereceden tözlerin beş temel özelliği olduğunu söyler.
Aristo'ya göre töz bir madde ve formdan oluşur. Madde ve form birbirinden ayrılsa bile doğa da hiç bir varlığı sadece madde ya da form olarak bulamayız. Her şey madde ve form birliğidir. Öyleyse Platon'un duyusal dünya dışında bir İdealar Alemi'nden Aristo'da bahsedemeyiz. Form bu dünyadadır ve tözün bileşenlerinden biridir.
Dört Öğe
Form ve madde ayrimi her şey için geçerli bir ayrımdı. Örnek olarak bir bardağı ele alabiliriz. Bardağın maddesi ve formu birbirinden ayırt edilebilir. Bardağın maddesi camdır. Formu ise cam ustası tarafından ona verilmiş şekildir. Benzer durum insan tarafından yapılmamış nesneler için geçerlidir. Şekillendirilmemiş camın, tahtadan ya da metaldan ayırt edilebilecek özellikleri vardır. Bu da onun formu sayılır. Daha derin bir incelemede cam ya da metal gibi maddelerin hepsi toprak, hava, su ve ateş gibi dört öğeden oluşur. Elbetteki her maddenin oluşması için gerekli madde oranları farklıdır. Bu dört öğe de ayrıca madde ve formdan meydana gelir. Bunlar karşıt niteliklerle tanımlanırlar.
Toprak: Soğuk - Kuru
Hava: Sıcak - Islak
Su: Soğuk - Islak
Ateş: Sıcak - Kuru
Ruh
Form şeylerdeki bilinebilir kısımdır. İnsan aklı maddeyi algılayamaz. Algıladığımız şey aslında o madde sandığımız şeyin formudur - metalin sertliği, suyun şeffaflığı gibi.
Bu durm elbette insan için de geçerlidir. İnsanın maddesi insan vücudunu meydana getiren kimyasal cisimlerdir. Ancak insan formu sadec bir et ve kemik yığını değildir. İşte insanın formu bu hisseden, düşünen beden formudur. Canlı olması bitkilerle ve hayvanlarla ortakken, hareket edebilmesi hayvanlarla ortaktır. Ama insanı insan yapan farklılık Aristo'ya göre akıldır. Aristo insanın bu formuna ruh der.
Değişim Sorunu
Değişimden önce nesnelerdeki çeşitliliği incelediğinde Aristo, buna sebep olarak maddeleri görmüştür. Aynı formda olan nesneler, maddeleri sayesinde ayrılırlar. Bu bakış varlığın değişmemesi üzerinedir. Aristo, değişimi anlamak için farklı bir bakış açısı geliştirmesi gerekecektir. Aristo mantık ve metafizik bakışına bir de biyolojik yani dinamik bakış açısı eklemiştir.
Aristo'ya göre sürekli değişim doğanın kaidelerinden biridir. Bu değişim nicelik, nitelik, hareket gibi temel kavramlar olduğu gibi varlığa gelme, yok olma, büyüme, bozulma, çürüme gibi kavramları da kapsar. Bu değişimlerin bazıları doğal olarak meydana gelirken, bazıları insanların marifetidir.
Değişme yeni bir forma dönüşme anlamına geldiğine göre, sorunu daha iyi anlamak için yukarıda da bahsettiğimiz bardak örneğini tekrar ele alabiliriz. Ne olduğunu bilmediğimiz bir cisim için aşağıdaki gibi bir seri sorabiliriz. Bu sorular Aristo'ya göre varlığı ve değişimi açıklayacak dört nedendir.
Potansiyel - Aktüel Kavramı
Kategoriler'den bahsederken Potansiyel - Aktüel ikiliğinden bahsetmiştik. Konuyu biraz daha fazla incelemek ilerleme açısında gerekli olacaktır.
Nesneler başka bir nesne olma yani değişme potansiyeline sahiptir. Değişme potansiyelin aktüelleşmesi demektir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bazı değişmeler doğanın akışına müdahele edildiği zaman gerçekleşir. Mesela ağaçtan mobilya yapılması doğal değildir. Diğer yandan doğal değişmede insan müdahelesinden bahsedilmez. Tohumlar bitkilere dönüşür, gök cisimleri hareket eder, kedi yavruları büyür ve yetişkin kedilere dönüşür. Bu değişmelerin hepsi amaçlıdır. Nesneler gelişigüzel değil, potansiyelleri doğrultusunda değişir. Ağaç tohumları demir cevherlerine dönüşmez, gezegenler yıldız gibi ışık yaymaya başlamaz, kedi yavruları köpeklere dönüşmez. Buradan değişmenin temel bileşeninin erek olduğu sonucuna varılabilir.
- Töz önerme içinde her zaman öznedir: Töz başka her şeyin mantıksal koşuludur. Töz şeyin temelinde bulunur ve diğer şeyler ya kendine yüklenir ya da kendisinde mevcuttur.
- Töz bir bireysel varlığa tekabül eder: Şu araba, şu kedi gibi gösterilebilir.
- Töz derecelendirilemez: Az, yarım, eksik ya da daha çok, fazla töz olamaz.
- Töz, değişim esnasında değişmeden kalır.
- Töz bağımsız şekilde var olur: diğer her şey var olmak için tözlere mecburdurlar.
Aristo'ya göre töz bir madde ve formdan oluşur. Madde ve form birbirinden ayrılsa bile doğa da hiç bir varlığı sadece madde ya da form olarak bulamayız. Her şey madde ve form birliğidir. Öyleyse Platon'un duyusal dünya dışında bir İdealar Alemi'nden Aristo'da bahsedemeyiz. Form bu dünyadadır ve tözün bileşenlerinden biridir.
Dört Öğe
Form ve madde ayrimi her şey için geçerli bir ayrımdı. Örnek olarak bir bardağı ele alabiliriz. Bardağın maddesi ve formu birbirinden ayırt edilebilir. Bardağın maddesi camdır. Formu ise cam ustası tarafından ona verilmiş şekildir. Benzer durum insan tarafından yapılmamış nesneler için geçerlidir. Şekillendirilmemiş camın, tahtadan ya da metaldan ayırt edilebilecek özellikleri vardır. Bu da onun formu sayılır. Daha derin bir incelemede cam ya da metal gibi maddelerin hepsi toprak, hava, su ve ateş gibi dört öğeden oluşur. Elbetteki her maddenin oluşması için gerekli madde oranları farklıdır. Bu dört öğe de ayrıca madde ve formdan meydana gelir. Bunlar karşıt niteliklerle tanımlanırlar.
Toprak: Soğuk - Kuru
Hava: Sıcak - Islak
Su: Soğuk - Islak
Ateş: Sıcak - Kuru
Ruh
Form şeylerdeki bilinebilir kısımdır. İnsan aklı maddeyi algılayamaz. Algıladığımız şey aslında o madde sandığımız şeyin formudur - metalin sertliği, suyun şeffaflığı gibi.
Bu durm elbette insan için de geçerlidir. İnsanın maddesi insan vücudunu meydana getiren kimyasal cisimlerdir. Ancak insan formu sadec bir et ve kemik yığını değildir. İşte insanın formu bu hisseden, düşünen beden formudur. Canlı olması bitkilerle ve hayvanlarla ortakken, hareket edebilmesi hayvanlarla ortaktır. Ama insanı insan yapan farklılık Aristo'ya göre akıldır. Aristo insanın bu formuna ruh der.
Değişim Sorunu
Değişimden önce nesnelerdeki çeşitliliği incelediğinde Aristo, buna sebep olarak maddeleri görmüştür. Aynı formda olan nesneler, maddeleri sayesinde ayrılırlar. Bu bakış varlığın değişmemesi üzerinedir. Aristo, değişimi anlamak için farklı bir bakış açısı geliştirmesi gerekecektir. Aristo mantık ve metafizik bakışına bir de biyolojik yani dinamik bakış açısı eklemiştir.
Aristo'ya göre sürekli değişim doğanın kaidelerinden biridir. Bu değişim nicelik, nitelik, hareket gibi temel kavramlar olduğu gibi varlığa gelme, yok olma, büyüme, bozulma, çürüme gibi kavramları da kapsar. Bu değişimlerin bazıları doğal olarak meydana gelirken, bazıları insanların marifetidir.
Değişme yeni bir forma dönüşme anlamına geldiğine göre, sorunu daha iyi anlamak için yukarıda da bahsettiğimiz bardak örneğini tekrar ele alabiliriz. Ne olduğunu bilmediğimiz bir cisim için aşağıdaki gibi bir seri sorabiliriz. Bu sorular Aristo'ya göre varlığı ve değişimi açıklayacak dört nedendir.
- O nedir? Bir bardak - Formel Neden: Bardağı hemen ayırt edebilmemizi sağlayan neden.
- O neden yapılmıştır? Camdan yapılmıştır - Maddi Neden: Değişmenin belirlendiği madde.
- O kim tarafından yapılmıştır? Cam Ustası tarafından yapılmıştır - Fail Neden: Etken neden, değişimin kaynağı, mimar, usta, heykeltraş gibi...
- O niçin yapılmıştır? Su ihtiva edebilmesi için yapılmıştır - Ereksel Neden: Teleolojik neden, amaç, gaye, hedef, maksat yani şeyin yapılmasının nedeni.
Aristo'nun değişim sorununa büyük bir katkısı oldu. Ona göre bu değişimlerin meydana geleceği bir ortam (substratum, substance, matrix, cevher, töz) olması gerekliydi ve diğer faktörler bu ortama etki ederek değişime sebep olabilmekteydiler. Aristo bu konuya Kategoriler adlı eserinde değinmiştir.
Bütün doğa filozofları varlığa bir neden belirlemeye çalışmışlardır. Thales için bu su iken Anaksimandros için aperion Anaksimenes için hava olmuştur. Aristo ise "Dört Neden Kuramı" ile birden fazla neden ortaya atmıştır.
Bütün doğa filozofları varlığa bir neden belirlemeye çalışmışlardır. Thales için bu su iken Anaksimandros için aperion Anaksimenes için hava olmuştur. Aristo ise "Dört Neden Kuramı" ile birden fazla neden ortaya atmıştır.
Potansiyel - Aktüel Kavramı
Kategoriler'den bahsederken Potansiyel - Aktüel ikiliğinden bahsetmiştik. Konuyu biraz daha fazla incelemek ilerleme açısında gerekli olacaktır.
Nesneler başka bir nesne olma yani değişme potansiyeline sahiptir. Değişme potansiyelin aktüelleşmesi demektir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bazı değişmeler doğanın akışına müdahele edildiği zaman gerçekleşir. Mesela ağaçtan mobilya yapılması doğal değildir. Diğer yandan doğal değişmede insan müdahelesinden bahsedilmez. Tohumlar bitkilere dönüşür, gök cisimleri hareket eder, kedi yavruları büyür ve yetişkin kedilere dönüşür. Bu değişmelerin hepsi amaçlıdır. Nesneler gelişigüzel değil, potansiyelleri doğrultusunda değişir. Ağaç tohumları demir cevherlerine dönüşmez, gezegenler yıldız gibi ışık yaymaya başlamaz, kedi yavruları köpeklere dönüşmez. Buradan değişmenin temel bileşeninin erek olduğu sonucuna varılabilir.
Aristo buradan hareketle saf madde'den söz edebiliriz. Saf maddenin potansiyeli tüm formlara dönüşebilmesidir. Ancak doğada karşılaşacağımız tüm nesnelerin zaten bir formu ve maddesi varıdr. Yukarıda anlattığımız gibi kedi yavrusu köpeğe dönüşmeyecektir. Bu da potansiyelin kısıtlanmış olduğu anlamına gelir. İşte her nesnenin amacı bu potansiyel sınırın içiresinde kendi türüne özgün forma ulaşmaktır. Öyleyse her nesne amacına ulaşmak ister, değişim de bu amaca ulaşmak için katedilen yoldaki aşamalardır.
Türler amaçlarına ulaşmaya çalışırlar. Kedi yavruları büyür ve kedi olur. İnsan içinse bu düşünen, akıllı, sosyal bireyler olmak anlamına gelir.
Tüm değişimlerin ortak yönü değişecek potansiyel kalmayıncaya kadar devam etmesi yani amaca ulaşmaya çalışmasıdır. Değişim aksi takdirde durmayacaktır. Bu amaç artık mutlak değişmezlik, kalıcılık, sukunet halidir. Buradan yola çıkarsak, eğer bir nesnenin tüm değişme potansiyeli tükendiyse maddiliği de ortadan kalkmış olmalıdır. Maddi neden hala mevcut olursa değişme devam etmek durumundadır. Aristo'ya göre mutlak sukunete ulaşmış olan nesnede maddilik tamamen ortadan kalkmıştır, saf form halini almışlardır. Fakat böyle nesnelerle karşılaşmayız, sadece bu duruma yaklaşma dereceleri farklı nesneler görürüz. Bazıları - gök cisimleri gibi - nihai amaca ulaşmaya çok yakındırlar. Onların tek değişme tipi dairesel hareketleridir. Büyümez, küçülmez, renk değiştirmezler. Bunun yanında ne olursa olsun hala maddi varlıklardır, amaca ulaşmaya yaklaşmış olsalar da ulaşamamışlardır. Yeryüzündeki nesneler ise bu amaçtan çok daha fazla uzaktırlar. Ölen canlılar örneğin hiç bir zaman sükunete eremezler.
Hareket Etmeyen Hareket Ettirici
Aristo varlıkları aşağıdan yukarıya doğru sınıflar. En altta neredeyse edimselliğin hiç bulunmadığı maddeler, cansız varlıklar vardır. Yukarı gittikçe sırasıyla bitkiler ve hayvanlar alemi bulunur. İnsan'da potansiyelin açığa çıkması üst seviyededir. Bunun en büyük nedeni düşünmek gibi bir etkinlik yapabilmeleridir. Düşünmek üst düzey bir edimselleşmedir.
Hiyerarşinin en tepesinde ise maddilikten tamamen müstesna Tanrı bulunur. Tanrı "salt form"dur. Tanrı diğer tüm nesnelerin aksine kendini sükunete ulaştırmaya çalışmaz, tümüyle edimselleşmiştir, potansiyeli yoktur. Tanrıda öyleyse hiç bir değişiklik de yoktur. Tanrı hareketsizdir, salt formdur yani Tanrı aslında sadece bir düşünceden ibarettir. İşte bu düşünce her şeyin hareketinin nedenidir. İlk hareket ettiricidir.
Peki neden Hareket Etmeyen Hareket Ettirici sadece ilk hareketin nedeni olabilir? Eğer bir yerde madde varsa hareket de olmak zorundaydı. Öyleyse madde ya da form ilk hareketin nedeni olamazlar. Hareket etmeyen bir hareket ettirici zorunlu hale gelir. İlk hareket ettirici hareketsiz olmalıdır, hareketsiz olduğuna göre de maddi değil salt form olmalıdır.
Aristo'ya göre form da madde de ezelidir. Tanrı bunların meydana gelme nedeni değildir ancak Tanrı salt form olduğundan diğer tüm varlıklar için nihai amaçtır. Tüm formlar amacına ulaşmak ister çünkü. Bu salt form bazen "Salt Akıl" olarak da anılır.
Aristo böylelikle varlık anlayışını Tanrı'nın üzerine teleolojik (ereksel: evreni amaçlara göre açıklama) olarak inşa etmiş olur. Tanrı için hiç bir şey amaçsız, rastgele değildir.
Hareket Etmeyen Hareket Ettirici, bizim doğal olarak anlayacağımız yaratıcı tanrıdan çok farklıdır hatta bazı açılardan tam zıttıdır. Hareket Etmeyen Hareket Ettirici bir fail neden halini alamaz. Güç kullanmak, fail olmak, potansiyeli işaret eder ama Hareket Etmeyen Hareket Ettirici ne olursa olsun değişmeden kalır, hiç bir şeyden etkilenmez, evrene müdahele etmez. Eğer evrene müdahele ediyor olsa, değişen bir varlık haline gelir. O kendi kendine var olan, saf düşüncedir.
Türler amaçlarına ulaşmaya çalışırlar. Kedi yavruları büyür ve kedi olur. İnsan içinse bu düşünen, akıllı, sosyal bireyler olmak anlamına gelir.
Tüm değişimlerin ortak yönü değişecek potansiyel kalmayıncaya kadar devam etmesi yani amaca ulaşmaya çalışmasıdır. Değişim aksi takdirde durmayacaktır. Bu amaç artık mutlak değişmezlik, kalıcılık, sukunet halidir. Buradan yola çıkarsak, eğer bir nesnenin tüm değişme potansiyeli tükendiyse maddiliği de ortadan kalkmış olmalıdır. Maddi neden hala mevcut olursa değişme devam etmek durumundadır. Aristo'ya göre mutlak sukunete ulaşmış olan nesnede maddilik tamamen ortadan kalkmıştır, saf form halini almışlardır. Fakat böyle nesnelerle karşılaşmayız, sadece bu duruma yaklaşma dereceleri farklı nesneler görürüz. Bazıları - gök cisimleri gibi - nihai amaca ulaşmaya çok yakındırlar. Onların tek değişme tipi dairesel hareketleridir. Büyümez, küçülmez, renk değiştirmezler. Bunun yanında ne olursa olsun hala maddi varlıklardır, amaca ulaşmaya yaklaşmış olsalar da ulaşamamışlardır. Yeryüzündeki nesneler ise bu amaçtan çok daha fazla uzaktırlar. Ölen canlılar örneğin hiç bir zaman sükunete eremezler.
Hareket Etmeyen Hareket Ettirici
Aristo varlıkları aşağıdan yukarıya doğru sınıflar. En altta neredeyse edimselliğin hiç bulunmadığı maddeler, cansız varlıklar vardır. Yukarı gittikçe sırasıyla bitkiler ve hayvanlar alemi bulunur. İnsan'da potansiyelin açığa çıkması üst seviyededir. Bunun en büyük nedeni düşünmek gibi bir etkinlik yapabilmeleridir. Düşünmek üst düzey bir edimselleşmedir.
Hiyerarşinin en tepesinde ise maddilikten tamamen müstesna Tanrı bulunur. Tanrı "salt form"dur. Tanrı diğer tüm nesnelerin aksine kendini sükunete ulaştırmaya çalışmaz, tümüyle edimselleşmiştir, potansiyeli yoktur. Tanrıda öyleyse hiç bir değişiklik de yoktur. Tanrı hareketsizdir, salt formdur yani Tanrı aslında sadece bir düşünceden ibarettir. İşte bu düşünce her şeyin hareketinin nedenidir. İlk hareket ettiricidir.
Peki neden Hareket Etmeyen Hareket Ettirici sadece ilk hareketin nedeni olabilir? Eğer bir yerde madde varsa hareket de olmak zorundaydı. Öyleyse madde ya da form ilk hareketin nedeni olamazlar. Hareket etmeyen bir hareket ettirici zorunlu hale gelir. İlk hareket ettirici hareketsiz olmalıdır, hareketsiz olduğuna göre de maddi değil salt form olmalıdır.
Aristo'ya göre form da madde de ezelidir. Tanrı bunların meydana gelme nedeni değildir ancak Tanrı salt form olduğundan diğer tüm varlıklar için nihai amaçtır. Tüm formlar amacına ulaşmak ister çünkü. Bu salt form bazen "Salt Akıl" olarak da anılır.
Aristo böylelikle varlık anlayışını Tanrı'nın üzerine teleolojik (ereksel: evreni amaçlara göre açıklama) olarak inşa etmiş olur. Tanrı için hiç bir şey amaçsız, rastgele değildir.
Hareket Etmeyen Hareket Ettirici, bizim doğal olarak anlayacağımız yaratıcı tanrıdan çok farklıdır hatta bazı açılardan tam zıttıdır. Hareket Etmeyen Hareket Ettirici bir fail neden halini alamaz. Güç kullanmak, fail olmak, potansiyeli işaret eder ama Hareket Etmeyen Hareket Ettirici ne olursa olsun değişmeden kalır, hiç bir şeyden etkilenmez, evrene müdahele etmez. Eğer evrene müdahele ediyor olsa, değişen bir varlık haline gelir. O kendi kendine var olan, saf düşüncedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder