--- ---
Pythagoras’ın MÖ 590-570 yılları arasında Samos (Sisam) Adası’nda doğduğu tahmin edilmektedir. Adanın tiranı ile geçinemeyip adayı terkettiği ve Kroton’a yerleştiği, orada kendi adını taşıyan bir tarikat kurduğu bildirilmiştir. Ancak Pythagorasçıların tanrısı ölçünün, nizamın tanrısı olan Anadolulu olan Apollon’dur. Diğer tarikatların aksine kadınları da üye olarak kabul etmektedirler. Bu tarikat bir yandan da siyasi bir yapıya da dönüşmüştür. Pek çok kaynak yönetimi ele geçirmeye çalıştığını gösterir.
Pythagorasçılığın başka şubeler de açtığı ve nüfuzunu genişlettiği tahmin edilmektedir. Ancak bu durum bir yandan büyük tepkilere de neden olmuştur. Bu tepkilerin ayaklanmaya dönüştüğü ve Kroton’daki okulun yerle bir edildiği bilinmektedir. Rivayetlere göre bu ayaklanma sırasında, Pythagoras da dahil neredeyse bütün mensuplar ölmüştür. Ancak en çok kabul gören görüş, Metapontum’a kaçtığı ve orada vefat ettiğidi.
Akuzmatikler, Pythagorasçılar içinde geniş bir gruptur. Bu grup sadece Pythagorasçı yaşam kurallarına uymakla yükümlüdürler.
Matematikçiler ise daha dar ama öğretilere daha vakıf bir gruptu. Matematikçiler aynı zamanda politik olarak da karar vericiydiler.
Pythagorasçılardan bir isim özellikle öne çıkmaktadır: MÖ 5yy.’ın ikinci yarısında devlet adamlığı ve askerlik vasfı da olan Arkhytas. Platon’un filozof kral olarak idealleştirdiği hükümdarda gözönünde tuttuğu kişinin Arkhytas olduğu düşünülmektedir.
Zaman içinde kazanılan bütün bilgileri, yapılan bütün buluşları, tarikat mensupları Pythagoras’a mal ederlerdi. Bunu Üstad söyledi.
Üç Tip İnsan
Pythagoras insanları tıpkı olimpiyat oyunlarında olduğu gibi üçe ayırır.
1) En düşük seviye oyunlara alışveriş amacıyla gelenlerdir. Oyunlardan maddi bir çıkar sağlamak isterler.
2) Ortadakiler yarışmak için katılan sporculardır.
3) En üsttekiler yarışmayı yalnızca seyretmeye gelenlerdir.
Bu üç tipin karşılığı aşağıdaki gibi düşünülebilir.
1) Maddiyat peşinde koşanlar
2) Şan, şöhret peşinde koşanlar
3) Bilgi peşinde koşanlar
Seyirciler en üsttedir. Oturup neler olduğunu kavramaya çalışırlar.
Ruh ve Beden
Pisagor öğrencilerinin arasında ayrım yaparak, bazı seçilmiş olanlara, belirli öğretileri ayrıcalıklı olarak öğretmiştir. Bu da okulunun ezoterik -bir konudaki bilgilerin ehil olmayanlardan gizlenmesi, bir üstad tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yani Üstad'ın spiritüel tesiriyle öğretilmesi- bir zihniyette olduğunu göstermektedir. Sayıların da gizli ve kutsal nitelikleri vardır örneğin.
Bundan sonrası oldukça ilginçtir. Pisagorcular, "insanın mutluluğu temel olarak ruhta aranmalıdır" der. Beden ile olan ilişki ruhu kirletir. Ruh, bu dünyada yaptığı iyilikler sonucu beden ile olan ölüm-doğum döngüsünden çıkıp ilahi düzeye yükselerek mutlak ölümsüzlüğe ulaşmaya çalışır. İnsanların ölümlülüğüne vurgu yapan geleneksel Yunan inancına son derece ters bir düşüncedir.
Doğanın birliği, varlığın homojenliği ve bütün var olanların akrabalığı öğretileri kabul edilir. İnsan ile Evren arasından (mikrokosmos-makrokosmos) çok yakın bir ilişki bulunması gerekir.
Buradan insan hayatının gayesine ulaşılabilir. Ruhu geliştirmek ve beden hapishanesinden kurtarmak... Evrensel ruhla birleşmek... Ruh, ölüm-doğum çarkı içinde kaldığı sürece maddeye bağlılığından dolayı mutlak saflığa ulaşamamış demektir. Tanrısal ruhla birleşmenin yolu felsefedir. Bir tür arınma veya kurtuluş yoludur felsefe.
Yukarıda anlatılan ruh-beden ikiliğinin sıkı bir takipçisi de Platon'dur. «Beden ruh için zindandır.» der Platon.
Buradan iki sonuç çıkar.
1.Beden ve ruh birbirinden tamamen ayrı iki tözdür. → Descartes
2.Ruh asıl gerçekliktir. Bedenin herhangi bir gerçekliği yoktur. → Platon
Pythagorasçılar bütün Doğu ve Batı felsefelerinde ruh-beden dualizmi geleneğini başlatmış olmaktadırlar.
Töz, değişen yüklemlere desteklik eden değişmez gerçeklik; kendi kendisiyle, kendi kendisinde var olan. Öznede değil, kendinde var olan. Bağımsızca kendi içinde var olan.
Aslında Pisagorcular sadece "Alem’in İlkeleri (Arke)" ile değil “Kozmik Nizam’ın Esası” üzerinde de durmuşlardır
Pisagor'a sayıların efendisi denmesinin de şu ana kadar bahsettiklerimizle yakında ilişkisi olduğunu göreceğiz. Bu ilişki öncelikle müzik ile başlar. Rivayete göre pisagor çarşıda demircilerin örse vuran çekiçlerinden çıkan seslerin, aletlerin büyüklüğüne veya şekline göre farklılık gösterdiğini, değişik notalardan ses çıktığını fark etmişti. Bu bağlantı, daha da genelleştirilmiş ve bütün evrenin bir ahengi olduğu fikrinden, bütün evrenin bir de musikisi olduğu sonucuna varılmıştır. Bütün âlemin bir musıkısi olduğu fikri, XVII. yüzyılda Johannes Kepler tarafından da kabul edilmiş ve Kepler, bu konuda bir
eser kaleme almıştır. Buna göre, Güneş ve Ay’ın dönüşlerinde de bir ses çıkmaktadır.
Çalışmaları telli çalgılarda devam ettirince, telin uzunluğuna ve kısalığına göre sesin tizliğinin ve pesliğinin değiştiğini farketmişlerdir. Buna göre notaları ve ses aralıklarını tanımlamışlardır. Daha önce sadece müzisyen kulağının farkettiği ses aralıkları ilk dört tamsayı ile kesin olarak tanımlanabileceğine hükmetmişlerdir. Pisagorcuların felsefelerini belirleyen en önemli unsur düzen ve ahenk olduğuna göre bu tür matematiksel buluşlar çok temel unsurlar haline gelmiştir.
Pisagorculara göre doğanın yapı taşları 1, 2, 3, 4 sayılarıdır.
1: nokta
2: doğru
3: yüzey
4: katı
Her şeyin sayılardan meydana geldiğini söylemek, her cismin nokta, doğru, yüzey gibi birimlerden meydana geldiğini söylemektir.
1+2+3+4=10 olduğundan 10 sayısı kutsal kabul ederek tetraktys denen bir şekilde gösterirler. Tetraktys eş kenar üçgen ya da piramit olarak görülür.
Okul mensupları tarafından keşfedilen Pisagor Teoremi sonucunda Pisagorcu bakış açısında bir boşluk ortaya çıkmıştır. Teoreme göre hipotenüsün karesi diğer iki kenarın kareleri toplamına eşittir. Özel bir durum olarak ikizkenar dik üçgende dik kenarları 1 olarak alırsak hipotenüs kök(2) olur ki bu sayı tam sayılarla ifade edilemeyen irrasyonel bir sayıdır. Aynı türdeki geometrik büyüklükler ile ilgili bu keşfi korkunç bir sır olarak saklamaya karar verirler. Gene bir rivayete göre bu sırrı saklamayan Hippasos boğdurularak öldürülmüştür.
Pisagorculukta daha da ileri gidersek sınırlılık ve sınırsızlık kavramından yola çıkarak ilkeler geliştirdiklerini görürüz. Sayıların kendileri nihai ilkeler değildirler ve öğelere sahiptirler. Anaksimander'den gelen sınırsızlık fikri üzerinde etkin bir güçtür. Sınırsızlık fikrini sınırlılık fikri ile çevreleyip anlamlandırmıştır. Sınırsızlık, sınır ile bir şekle ve uyuma girer. Tek sayılar sınırlı, çift sayılar sınırsızdır. 1 ise tek ve çift sayının birleşimidir ve sınırsızlığın sınırlandırılması sonucu ortaya çıkmıştır. Sayılar 1'den meydana gelir.
Sayılar herşeyin çıktığı ve geri döndüğü yer, yani içkin neden olduğunu söyleyen Pisagorcular, o halde sayıların ilkeleri var olan her şeyin ilkesidir sonucuna varırlar. Sınırsızlığın sınırla uyuma ulaşabileceği gibi kavramların da karşıtlarıyla beraber anlamlanabileceği on ilke çifti ortaya koymuşlardır.
Sınır - Sınırsız
Tek - Çift
Bir - Çok
Sağ - Sol
Erkek - Dişi
Sükunet - Hareket
Doğru - Eğri
Aydınlık - Karanlık
İyi - Kötü
Kare - Dikdörtgen
Birinci terimler düzen, yetkinlik, sınırlama kavramları iken, ikinci terimler düzensizlik, eksiklik, sınırsızlık kavramlarına karşılık gelir.
Bu dualizm aynı zamanda dünyayı iyinin ve kötünün bir çatışması olarak görür. Kişinin esas rolünün ahlaki bir çatışmanın içinde yer almak olduğunu savunur. İyi-kötü karşıtlığı, iyinin üstün olduğunu ima etse de, kötünün hiç bir zaman ortadan kalkmayacağını da ortaya koyar.
Pisagorculuk kozmogonisi (evrenin kökeninin araştırılması) de karşıtlığa dayanır. Sonsuz olana bir şey ekilir. Yani sınırlandırılır. Bu sonsuz olan Anaksimenes'te gördüğümüz gibi nefes (hava) olabilir. Sınırsız dişinin, sınırlı erkekle birleşmesi gibi kosmosa tohum ekilir. Bu tohum etrafındaki sınırsızlığa bir sınır ve geometrik bir şekil kazandırmıştır.
Diğer yandan, Pisagorcular gökyüzünden mutlak bir ahenk olduğunu öne sürerler. Ay ve gezegenlerin uzaklıklarını hesaplamışlardır.
Son olarak birkaç ilginç Pisagorcu kuralı inceleyelim. Bunların doğrulukları ve hangi çağa ait oldukları tartışmalıdır.
- Fasulyeden kaçın
- Beyaz bir horoza dokunma
- Ateşi demir ile karıştırma
- Bütün bir somundan yeme
- Ana yollarda yürüme
- Kırlangıçlarla çatını paylaşma
- Çömlek ateşten alınınca küldeki izini bırakma
- Yataktan kalkınca bedenin çarşaf üzerindeki izini düzelt
Önceki yazılarımızın birinde söylediğimiz gibi Atina Okulu freskinde Anaksimander'in defterine baktığı Pisagor'dur.
İlave: Yeni Pisagorculuk
Yaklaşık beş asır sonra Yeni Pisagor Okulu kurulmuştur. İki okulun görüşleri arasında çok mühim bir fark yoktur. Bilinen bütün şeylerin içinde "Sayı" vardır. Sayı, Hem Maddeler Dünyası’nda, hem de Ruh Dünyası’nda zaten fıtratan vardır.
Sayı ve Ahenk hakkında aynı şeyi düşünürler. Şekiller ölçüye ve sayıya dayanır. Ahenk ya da harmoni sayılar tarafından sınırlandırılmıştır. Algı ve düşünce dünyasından sayı varlığın özüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder